Vestel işçisi kaybetmedi, Türk Metal kazandı!
Vestel markası birçoklarımızın evinde, yaşam alanlarımızda kullandığımız, aşina olduğumuz beyaz eşya sınıfında Türkiye’deki lider markalardan. Diğer markalara göre ucuzluğu hepimizin evine girmesinde önemli sebeplerden. Bunun ise belli başlı sebepleri var.
Vestel, Manisa Organize Sanayi Bölgesinde (MOSB) 1984 yılında ilk fabrikasını açtı. 1994 yılına gelindiğinde ise Zorlu Holding tarafından satın alındı. O günden bu yana 30 yıldır Vestel City büyümekte ve Manisa sanayisini domine etmeye devam etmekte. Bizim kahve makinelerinden, buz dolaplarından tanıdığımız Vestel, Manisalı işçiler için ne ifade ediyor? Manisalı işçiler Zorlu’yu nasıl tanıyor?
Vestel City’de bugün itibari ile 20 binin üzerinde işçi çalışıyor. Manisa’nın en uzak ilçelerine servisleri var. İzmir’den bile işçiler buraya çalışmaya geliyor. Bunun yanı sıra MOSB’da bulunan iki yüzü aşkın fabrikanın yarısı zaten Vestel’e çalışıyor. Zorlu Manisa’daki 30 yıllık varlığıyla, kendisiyle iş yapan fabrikalardaki ücretleri de belirliyor.
30 yıl boyunca Vestel bütün sendikal örgütlenme çabalarını en ağır şekilde püskürttü. Kendisiyle çalışan fabrikalara sendika girmesini engelledi. Bambaşka sektörlerden olmasına rağmen sırf Manisa’daki ortalama ücreti etkileyebileceği için elinden gelen bütün sendika çalışmalarına ket vurdu. Manisa bürokrasisinde bile gizli bir güç haline geldi. İktidara yakınlığıyla bilinen Zorlu’nun önünde neredeyse hiçbir güç kalmadı. Manisalı işçilerin doğrudan ya da dolaylı muhakkak onunla bir ilişkisi oldu.
Her cuma Manisa semalarında bir helikopter görünür. Zorlu fabrikasına gelir, denetleme rutinine başlar. Hiç abartısız fabrika içindeki transpaletleri, üretim bantlarını okşar sever. Yüz metrelik araba parkurunda arabasını sürer. Fabrikanın içini dolaşırken göz göze geldiği işçileri, işleriyle ilgilenmediği bahanesiyle işten çıkarır. Bu örneklerin dahası var ama uzatmaya gerek yok. İnsanın “Nesin sen be, tiran mısın?” diye sorası geliyor. Evet o bir tiran.
Ancak başka tiranlar da olacak ki Vestel’e 2024 yılının başında sendika girdi. Türk Metal Vestel’deki ücret ve çalışma koşullarından daha kötü bir sözleşme imzalayarak yetkili sendika oldu. Bu nasıl mümkün oldu? 30 yıl boyunca sendikal çalışmalara göz açtırmamış olan firma işçi sınıfının iradesine boyun mu eğdi? Hayır! Olayın aslı şu; en başta bahsettiğimiz gibi Vestel diğer beyaz eşya markalarına görece daha ucuzdur çünkü hammadde ve lojistik süreçlerine hemen hemen aynı paraları harcasalar da sektördeki diğer firmaların hepsi sendikalı. Zorlu ile işçi ücretlerinde rekabet edemeyen diğer tiranlar, Zorlu’yu bu basıncın altına sokmuş olacak ki kendi fabrikasına Türk Metal’ i sipariş etmek zorunda bıraktı. Öyle ki Türk Metal, işçilerle yaptığı toplantılarda Vestel’i dünya markası yapmaya yemin etti. Biraz bile işçi iradesinin olmadığı örgütlenme (herkesi sadece üye olmaya ikna etme) bir yıl sürdü.
İşçilere vardiya çıkışlarında market fişi dağıtan ‘sendika genel başkan yardımcısına’ Zorlu tarafından hiçbir basınç gelmedi. Sonunda yeterli sayıya ulaşıldığında 30 yıl sendikayı engellemiş olan Zorlu’nun itirazlarla süreci uzatması beklenirken, bir yıllık bir oyalama sürecinin ardından 2023 yılının son maaşı üzerinden yapılan bir sözleşmeyle Türk Metal artık yetkili sendika olmuş ve 20 bin küsur üye daha kazanmıştı. Manisa’daki şubenin yanı sıra Vestel için ayrı şube açılmıştı ama baştan seçilmiş sendikacılar artık telefonları açmıyordu. Zorlu, sendika ve diğer patronlar istediklerini almıştı ancak Vestel işçisi dımdızlak ortada kaldı çünkü sendikayı zaten patronlar soktu.
Buradan ele alınca Türk Metal in en fazla üyeye sahip sendika olması ne bir başarı hikayesi ne de sınıf mücadelesinin bir ürünü. Vestel artık sendikalı bir işyeri. Ama ne sendika! Asgari ücret politikasının yanında Zorlu; devamsızlık primi, bayram harçlıkları ve fazla mesaide %50 veriyordu. Sendika %55 zam aldık, 4 ikramiye ve fazla mesailer artık %60 olarak verilecek dedi. Tabi, sözleşme 2023 ün son günlerinde imzalandı, dolayısıyla bu sözleşme zammı net olarak hesaplandığında 21 bin liraya karşılık geliyordu ve artık fazla mesailer %60 olarak verilecekti. Sadece amirler aynı zamanda sendikacılar olmuştu.
Tüm bu tiran savaşı ve bürokrasi batağının karşısında Vestel işçisi kazandı demek ahmakça olurdu. Kaybetti de diyemeyiz çünkü bu hikâye Vestel işçisinin mücadele hikayesi değil. 20 bin işçinin seferberliği olsaydı sınıflar mücadelesinde destan olurdu. Bu durumda en kötü sendika sendikasızlıktan yeğdir yaklaşımı tembelce olur zira bu örnekte olduğu gibi iyi tek bir durum söz konusu değil. 20 bin kişinin yaktığı ateş Manisa organize sanayi bölgesini belki de çok daha fazlasını yangın yerine dönüştürebilir, krize karşı kendi taleplerimizi haykırdığımız bir atmosfer bile olabilirdi. Olabilir .. Görevimiz öz örgütlerimizi bu dalkavukların ellerinden kurtarmak ve irademizi ortaya koyabilmektir. Kuşkusuz sendikalar tiranların, bürokratların, dalkavukların değildir. Sendikalar işçi sınıfının öz örgütleridir. Yapılması gereken baş aşağı duran bu yapıları işçi demokrasisinin mücadele örgütleri haline getirmekte. Bu bazen sendikayı içeriden dönüştürerek olur. Bazen buna imkân yoktur. Mücadeleci yeni bir sendika sürece dahil olur. Bazen de sıfırdan inşa etmek gerekir. Ama her durumda asıl olan işçinin iradesidir, işçi demokrasisidir.
Yorumlar kapalıdır.