Birleşik mücadele yoksa zafer de yok!
Asgari ücrete temmuzda ara zam yapılmadı. Ama enflasyon ve hayat pahalılığı son sürat devam ediyor. Yıl sonu enflasyon hedeflerini etkileyeceği öne sürülerek asgari ücrete zam yapmayan iktidarın vergi oranlarını artırdığını, tarım başta olmak birtakım devlet desteklerini kestiğini de görüyoruz. Asgari ücretliler mayıs ayından beri açlık sınırının altında yaşamaya zorlanıyor. Yıl sonuna kadar bu alım gücü düşüşü enflasyon nedeniyle artmaya devam edecek. Evet, saldırı programı işletiliyor.
Unutmayalım tüm bu enkaz, Bakan Şimşek’in Saray’ın yol vermesiyle uyguladığı IMF programının bir sonucu. Emekçilerin alım güçlerini olabildiğince kısarak sermayenin yara almadan bu buhrandan çıkması için çabalanıyor. Ücret artışlarının enflasyona yol açmadığı canlı kanlı görülüyor. En zengin yüzde 20’lik dilimin tüketimini kısmak ise iktidarın programında yok. Geriye kalan yüzde 80’in kemerine bir delik daha açmak için çalışıyorlar. Bu kapsamda kaynaklar sermaye için seferber ediliyor. Elbette bu program IMF’nin alkışları eşliğinde gerçekleşiyor. Şimşek’e duydukları güvenden de anlaşılacağı üzere uluslararası finans kapitalin desteği alınmış durumda ama destek bununla sınırlı değil.
Bu IMF’siz IMF sömürü programının bu kadar rahatça ve emekçilerin tüm öfkesine rağmen uygulanabilmesinin en büyük sebebi, programa verilen ana muhalefet desteğidir. Bunu net olarak ortaya koyalım.
Türk-İş’e göre bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 24 bin 962 TL, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 62 bin 772 TL. Asgari ücret ise 17 bin 2 TL. İşte bu durum ücret mücadelesini bugünden artırmış durumda. İDP olarak uzun süredir her defasında vurguladığımız ücretlere üç ayda bir gerçek enflasyon oranında zam talebimizin ne kadar acil ve doğru bir talep olduğunu ve emekçilerin alım güçlerinin korunması için bu talep etrafında bir araya gelmenin zaruri olduğunu unutmamalıyız. Bu talebi tekrarlamak yetmez; sendikaların ve devrimci partilerin gündemlerine almasını da sağlamalıyız.
Sadece asgari ücretlilerin alım gücü düşmüyor. Tüm çalışanların ortalama maaşları asgari ücrete yaklaşıyor. Asgari ücretlileştirme ekonomik programın hedeflerinden biri. Bir önceki yazımda vurgulamıştım; emekliliğin ilgası da aynı programın bir parçası. 2025 için yapılacak zamlar emekliler için nefes almak şöyle dursun, alım gücünü daha da aşağı çekecek.
İktidar EYT’lilerle birlikte emeklilere ayıracak kaynağın olmadığı algısını yayıyor. Ama aynı iktidar, özel emekliliğin desteği için ödenen her primin yüzde 30’unu hazineden alıp bu fonlara yatırıyor. Bununla da sınırlı kalmıyor. Eğer hayat sigortası yaptırırsanız gelir vergisinden brüt asgari ücret tutarına kadar bir miktar muaf oluyorsunuz. Yani en ufak verginin bile peşine düşen devlet, “vergide adalet” diye aylardır bağıran sendikalara rağmen, söz konusu özel fonları desteklemek olunca gelir vergisinin bir kısmından yasal olarak vazgeçebiliyor. Bunlar kaynak kullanımıyla ilgili spesifik örnekler. Hazine garantileri, büyük şirketlerin vergilerinin silinmesi gibi herkesin gördüğü örnekleri de dahil edecek olursak “kaynak yok” ifadesinin bir palavra olduğu, iktidarıyla muhalefetiyle sermayenin bu kılıfı işçilerin mücadelesini kesmek için kullandığı defalarca kanıtlanmıştır.
IMF, yıl sonu asgari ücret zammı için beklenen enflasyonu baz alması gerektiğini Şimşek’e şimdiden bildirdi. Bu, yüzde 20’lik bir zam anlamına geliyor. Muhalefetin, bu saldırı programının arkasında dururken kitleleri seferber etmeyeceğinin farkındayız. Gidişat gösteriyor ki işçi sınıfının toplumsal yenilgisi veya zaferi, kopuş çizgisindeki birleşik mücadelesine bağlı. Sermaye, içinde bulunduğu küresel krizle birlikte fütursuzca saldırmaya devam edecek. Bölünmüşlük, toplumsal örgütsüzlüğü de besliyor. Sendikaların tabanlarıyla bir araya gelmesi bir temenni olmaktan çıkmalı ve derhal ete kemiğe bürünmelidir.
Yorumlar kapalıdır.