ODTÜ’de yeni kayyum Yozgatlıgil’e karşı yeni bir mücadele dönemi geliyor

Beklendiği üzere geçen ay diğer üniversitelerle birlikte ODTÜ’ye de yapılacak olan yeni kayyum ataması duyuruldu. Elbette kayyumun iyisi kötüsü olmaz, ama yine de Verşan Kök sonrası “hangi profilde” bir kayyum atanacağı da merak edilmiyor değildi. Saray rejimi yeni dönemde vites mi artıracaktı yoksa bir süre daha aynı yoğunlukta bir baskıyı devam ettirmeyi mi seçecekti? Yeni kayyum ataması bunlara dair bir ipucu verebilirdi. Ahmet Yozgatlıgil atamasından, sanırsak en azından kâğıt üstünde, vites artırılmak istendiği çıkarılabilir. Verşan Kök, Saray rejimiyle ters düşecek herhangi bir uygulamanın altına kati suretle imza atmamış olsa da “doğrudan” AKP’li olmayan bir figürdü. Yeni atanan Ahmet Yozgatlıgil ise oldukça “içeriden” biri gibi görünüyor.

Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcılığı yapan Yozgatlıgil, aynı zamanda 2020’den beri TÜBİTAK Başkan Yardımcılığı görevini de sürdürüyor. Ayrıca, dinci ve milliyetçi görüşleriyle bilinen ODTÜ-BİR-DER’in de bir üyesi. Gerçi ODTÜ öğrencilerinin Yozgatlıgil’in sicilini kâğıt üzerinde çok da incelemelerine gerek yok. Kendisini Verşan Kök’ün yardımcılığından ve Kavaklık Direnişi’nde öğrencilerin karşısında, polislerin yanında yer alışından da hatırlıyorlar. Onun derslerini alan öğrencilerden kendilerine ne kadar üstten bakıldığını, soru sormak için kapıdan içeri bile alınmadıklarını anlatanlar hiç de az değil. Bununla beraber, Yozgatlıgil’in meslektaşları arasında da pek itibar sahibi olduğu söylenemez. Yozgatlıgil göreve geldikten kısa bir süre sonra Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölüm Başkan Yardımcısı Bilge İmer, yıllardır şahit olduğu yozlaşmayı ve bunda önemli rol oynayanlardan biri olan Ahmet Yozgatlıgil’i ifşa ettiği uzun bir istifa mektubu yayımladı. İmer, akademiye hâkim olan insan kayırma ve mobbing gibi uygulamalardan şikâyet ettiği mektubunda, Yozgatlıgil gibi “emekleri hiçe sayan, emekleri başkalarına peşkeş çeken” birinin rektör olmasından utanç duyduğunu ifade etti.

Tek Adam rejimi, Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi, yönetebilmek için antidemokratik metotlarını sürdürüyor. Yönetmekten kastımız elbette sermayedarlar için yönetmek. ODTÜ gibi sanayiyle sıkı ilişkileri olan bir üniversitenin yönetiminde öğrencilerin, emekçilerin söz hakkının bulunması elbette sanayi patronlarının çıkarına olmazdı. Bütün okul sermaye güdümünde bir değişime sokulmalıydı. Kısacası ODTÜ de diğer bütün üniversiteler gibi patronlar için dikensiz bir gül bahçesine çevrilmeliydi. Bu amaçla kayyum rektörler atandı; protesto gösterileri, yürüyüşler ve mezuniyet törenleri engellendi; okul içerisinde öğrenciler gözaltına alındı ve bir kısmı da tutuklandı.

Dediğimiz gibi, rejim tarafında ODTÜ için en azından kâğıt üstünde vites artırılmış gibi görünüyor. Rejim bazen ve bazı yerlerde “tek darbede” hakimiyeti ele geçirme taktiğini tercih etse de, bazen ve başka yerlerde ise adım adım hâkimiyeti artırma taktiğini güdüyor. Bu ikinci taktiğe gücünü veren ve esasında rejime ait olmayan en önemli silah ise kitlelerde görece “küçük” değişimlere karşı gösterilen çabucak alışma ve benimseme mekanizması. ODTÜ, uzun bir direniş geleneği sergileyen üniversitelerden biri olduğu için bu ikinci taktiğin benimsenmesi, “büyük darbeye” karşı verilecek büyük bir tepkinin çekincesi dolayısıyla hiç şaşırtıcı olmaz. Çünkü her etki, tepkisiyle beraber ölçülür. Yani hazırlıklı olmak adına rejimin ne tür planlar yaptığı bizler için önemli olsa da nihayetinde hesabı kapatacak olan, geniş öğrenci kitlelerinin vereceği tepki ve direnişleridir. Nitekim ODTÜ’lü öğrenciler, malum atamayla beraber gerçekleştirdikleri protestolarla, mezuniyette kayyumun konuşmasına bile izin vermemeleriyle yeni dönemin hattını yine kendilerinin çizeceğini belirtmiş oldular.

Öyleyse biz gençlik olarak rejimin her türden saldırısına ve onun çeşitli yansımalarını ifade eden üniversite kayyumlarına karşı hazırlıklı olduğumuzu; bizden beklendiği gibi ne büyük darbelere teslim olacağımızı ne de “dozu yavaş yavaş artırılan” saldırılara alışacağımızı belirtiyoruz. Tüm öğrencilerin, akademisyenlerin ve emekçilerin söz sahibi olduğu bir üniversiteyi kurana dek mücadelemize devam edeceğimizi tekrar ifade ediyoruz.

Yorumlar kapalıdır.