Yeni bir pandeminin eşiğinde miyiz?

Mevsim geçişleri çoğumuz için genellikle melankolik olmuştur ve özellikle yaz mevsimlerinin bitişi, bir eksiklik ve tamamlanamamışlık hissi uyandırır bende. Bu durumun yaş almanın getirdiği duygularla da bağlantısı olabilir herhalde. Ancak içinde bulunduğumuz toplumsal ve siyasi atmosferin, özellikle yaşadığımız Saray rejiminin bizden aldıklarının da bununla ilgisi olduğundan eminim. Ayrıca hepimizin gözleri önünde gelişen Covid-19 pandemisinin de bu karamsarlığa katkıda bulunduğunu unutmamak gerekir. Şimdi ise son günlerde yeniden gündeme gelen bir salgın korkusu var. Bu korku ne kadar gerçekçi, gelin buna beraber bakalım.

Maymun çiçeği hastalığı nedir?

Maymun çiçeği hastalığı, ilk olarak 1950’lerde Orta Afrika’da tespit edilen ve mpox (maymun çiçeği virüsü) kaynaklı bir hastalık. Çiçek hastalığına benzer semptomlar gösteren bu hastalık, genellikle daha hafif seyretmekte ve bulaşma olasılığı daha düşük. Mpox virüsü, tropik yağmur ormanlarına yakın Batı ve Orta Afrika ülkelerinde daha yaygın olarak görülüyor ve Batı Afrika türünün diğerine göre genellikle daha hafif belirtileri var. Hastalık; enfekte hayvanların ısırması, tırmalaması veya vücut sıvılarıyla temas yoluyla insanlara bulaşabiliyor.

Peki neden pandemi riskinden bahsediyoruz?

Son yıllara kadar yaygın olan mpox varyantları oldukça hafif geçiyordu ve hastane yatış ve ölüm oranları oldukça düşüktü. Fakat Orta Afrika’da çıkan son Clade 1b varyantı ile birlikte bu virüsün karakteri değişime uğradı. Önceden, virüsün bulaşması için hastalık belirtilerinin yani başta lezyonların oluşması ve onlarla yakın temas gerekliyken bu varyantta asemptomatik durumlarda bile bulaşıcılığı mümkün. Ayrıca son pandemiden de hatırlayacağımız gibi, bağışıklık sistemi baskılanmış veya zayıf hastalarda şiddetli klinik tablolar ortaya çıkabiliyor. Bu yıl şu ana kadar bu varyanttan 100 bin kişi enfekte oldu ve 620’den fazla insan hayatını kaybetmiş durumda.

Fakat Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve diğer uluslararası organizasyonlar, bu tür kritik virüsler üzerine yeterince araştırma yapmamak, özellikle sağlık hizmetinden uzak yaşayan toplumları görmezden gelmekle suçlanıyorlar. Orta Afrika ülkeleri, başta Kongo Demokratik Cumhuriyeti bu hastalıktan 2023 yılından beri ciddi bir şekilde etkilenirken, ne zaman ki hastalık İsveç’te tespit edildiği, DSÖ acilen uluslararası salgın ilan edilmesine karar verdi. Ayrıca bölgede hastalıkla mücadele için şartlar çok zor ve gerekli sağlık hizmeti tahmin edebileceğiniz gibi sağlanamıyor. Durumun ciddiyetini gösteren bir diğer gerçek ise, Orta Afrika ülkelerinde ortalama yaşam beklentisi 54-57 yıl iken, Avrupa’da bu sürenin 78-83 yıl olması.

Ne yapılmalı?

Daha 2-3 sene öncesine kadar çok ciddi bir pandemi hâlâ dünyayı sarsmakta, daha çoğumuz neyi doğru yapacağımızı bilemez bir halde, alışveriş poşetlerine varıncaya kadar her şeyi yıkamaktaydık. 10 yıl öncesinde SARS gibi ölümcül olabilecek benzer solunum yolu virüsleri pandemi tehlikesine karşı ne kadar hazırlıksız olduğumuza dair ilk sinyallerini vermişti. Covid-19 sürecinde, birçok yanlış yapılmasına rağmen, kapitalist ülkeler faturayı halka kesmelerine rağmen, aşı olmadan bu pandemiden de sıyrılamamıştı. Bizi bekleyen salgın tehlikelerine karşı dünya ve ülkemiz için yapılması gerekenler açık: kâr odaklı değil, toplum sağlığını önceleyen bir yaklaşım. DSÖ ve ilgili kurumlar, toplumun yararını gözeten çalışmaları acilen hayata geçirmeli. Ve Sağlık Bakanlığı, “İnşallah ülkemize gelmez, gelirse de gereğini yaparız” rehavetini bırakıp kapsamlı bir mücadele planı açıklamalı ve toplumsal farkındalığı artırmalıdır. Unutmayalım, ücretsiz ve erişilebilir sağlık hizmeti vazgeçilmez temel bir haktır. Bu hak için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur.

Yorumlar kapalıdır.