Barınma cenderesinde öğrenciler: Eve çıkanları neler bekliyor?

Ekonomik kriz her geçen gün daha da şiddetlenirken öğrenciler, hayat pahalılığı karşısında giderek daha fazla eziliyorlar. Bilhassa İstanbul’da barınabilmek bile bir öğrenci için lüks haline gelmiş vaziyette: Ya korkunç şartlar altında, ölüm tehlikesinin hep enselerinde olduğu yurtlarda kalacaklar ya da uçuk kiralar ödemeyi göze alıp güvensiz muhitlerin eski evlerinde yaşamaya çalışacaklar. Eylül ayında bu kararı verip İstanbul’da eve çıkan bir üniversite öğrencisinin Zırhlı Tren’e verdiği röportajı okurlarımıza sunuyoruz.

Öncelikle bu röportajı yapmayı kabul ettiğin için teşekkür ederiz. Yurttan çıkma kararını nasıl aldığından biraz bahsedebilir misin?

Teşekkür ederim. Yurttan çıkma kararını almam çok zor olmadı, çünkü benim yurt deneyimim liseye dayanmakta ve yurttan çıkana kadar beş yıllık bir yurt süreci söz konusu. Dolayısıyla İstanbul’da da yurda yerleştiğimde neyle karşılaşacağım konusunda oldukça belirgin bir fikrim vardı. İlk olarak şunu söylemek gerek ki; yurtlar günümüzde öğrencilerin uygun fiyatlarla barınma ihtiyaçlarını karşılamaları ile alakalı değil. Yurt sistemini biyopolitik kontrolün bir aygıtı ve sömürü sisteminin performansı olarak görmek gerek. İşleyiş yahut öğrenciler ile ilgisi olmayan keyfî uygulamalar mevcut. Böylelikle ortak yaşam bir tür karşılıklı yardımlaşma ortamı sağlamaktan ziyade baskının, ayrımcılığın, zorbalığın ve bencilliğin sürekli olarak yeniden üretildiği bir külfete dönüşüyor. Yurtların süper panoptik aygıtlarla donatılmış gözetim mekanizmaları da, iktidarın keyfî kurallarıyla belirli yaşam biçimlerini dayatıyor. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda yurtlar insanlık haysiyetine uygun bir yaşam sağlamaya muktedir değil.

Ev arama sürecin nasıl geçti? Öğrenci olman zorluk çıkardı mı? Nihayet ev tuttuğunda ev sahibinin yaklaşımı ne oldu?

Ev arama süreci alışılageldiği üzere sancılı ve uzundu ancak öğrenci olmam zorluk çıkarmadı, zaten fiyat aralığımdaki evlerin ekserisi öğrencilere kiralanmak üzere planlanmıştı. Er ya da geç ev tuttuğumda ise ev sahibim benimle görüşmeye tenezzül bile etmedi, tüm işlemler emlakçı ile gerçekleştirildi. Bu aslında şaşılacak bir durum değil, Weber’i hatırlamak gerekirse bürokratik yetki devrinin bir yansıması. Böylece ev sahibi ile birebir iletişim kuramadım ve herhangi bir pazarlık vs. işlemi de gerçekleşmedi. Benzer şekilde gelecekte olası bir değişiklikte de emlakçı, kendisinin bir gücünün olmadığını ve söz konusu değişikliğin ev sahibi tarafından yapıldığını ifade ederek hakkımı aramama engel olabilir.

Kaldığın muhitten memnun musun? Okula uzaklık, güvenlik bakımından nasıl değerlendirirsin?

Kaldığım muhiti kapsamlı şekilde değerlendirebilecek tecrübeden henüz yoksunum. Ancak güvenlik açısından sürekli diken üstünde durmamı gerektirmeyecek bir muhit olduğunu sanıyorum. Okula uzaklığı ise İstanbul ortalamasına (günde 68 dakika) hemen hemen yakın, bir saatten kısa sürede okula gitmem mümkün.

Malum İstanbul’da eve çıkmak fazladan bir kira yükünü beraberinde getiriyor. Bu bağlamda işe başlamayı düşünüyor musun?

Dönem içinde burslarımın ne kadar zamlanacağı ve yeni burs bulup bulamayacağım konuları burada belirleyici olacak. Sonuçta ailemden alabileceğim kira yardımının makul bir üst sınırı var ve üstünü karşılayabilmek için çalışmaya başlamam gerekebilir. Şu anlık bunun için acele etmiyorum, öncesinde ders saatlerini ve okulun talep ettiği haftalık programı öğrenmek durumundayım. Dolayısıyla evet, yakın veya uzak bir tarihte işe başlamayı düşünüyorum.

Senin gibi pek çok öğrenci barınma sorunundan muzdarip. Bu sorunun çözümü nasıl sağlanabilir? Önerilerin nelerdir?

Barınma sorununun tam anlamıyla çözümü önemli ölçüde sistemsel değişikliği zorunlu kılıyor ve mevcut kapitalist sistem bunu çözmeye muktedir değil. Ancak bu sorun öylece üzerinden atlanabilecek basitlikte de değil. Bugün, İstanbul hızlı bir kentsel dönüşüm sürecinden geçiyor. Gelgelelim kentsel dönüşüm ne deprem tehlikesine bir önlem olmakla ne de şehir sakinlerine daha iyi barınma şartları sunmakla alakalı. Kentsel dönüşüme uğrayan muhitlere sıra sıra gökdelenler dizilmesinden de görülebileceği üzere gayrimenkul şirketlerine rant dağıtmak ve yeni burjuvazinin gözüne kestirdiği yerleşim alanlarının esas sahiplerini mülksüzleştirmek bu dönüşümün arkasındaki gerçek motivasyonlar. Dolayısıyla bunun farkında olmak ve mücadeleyi bu eksende örmek önemli.

Barınma sorunundan muzdarip bir diğer kesim de sizin de ifade ettiğiniz gibi öğrenciler. Öğrenciler olarak, çoğumuz devlet yurtlarına yerleşme şansı bulsak bile sorun burada bitmiyor. Yurtların, birkaç soru öncesinde ifade ettiğim yönlerine ek olarak ciddi bütçe sıkıntıları ve bununla doğan güvenlik problemleri mevcut. Artık yurtta intihar eden yahut ihmalden kaynaklı ölen öğrenci haberlerini duymak neredeyse olağan hale geldi. Bu noktada yurtları yürütmek ve bütçelerini belirlemek için öğrencilerden seçilen komisyonlar kurulmasını talep etmemiz lazım. Ayrıca öğrencilere barınma bursları verilmeli. Vakıf üniversitelerinin bir kısmı bunu yapabiliyor, devlet üniversiteleri için de barınma yardımı sağlamak amacıyla sübvansiyonların artırılmasını talep etmek aşırı değil. Askeri savunma hizmetleri gibi kalemlere aktarılan bütçeyle kıyaslandığında problemin kaynak noksanlığı değil dağıtımı ile alakalı olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla ben nihai olarak yurtların iyileştirilmesinden ziyade öğrencilerin eve çıkma olanaklarının mümkün kılınmasını daha önemli buluyorum.

Yorumlar kapalıdır.