Polonez işçisi kadınlar: “Bu mücadele hepimizin mücadelesi”
Polonez fabrikasında fazla mesai, düşük maaşlar, kötü çalışma koşulları ve kadın işçilere yönelik aşağılayıcı tavırlar sebebiyle Tekgıda-İş Sendikası’na üye olmaya karar veren işçiler, bir gecede 360 işçinin yaklaşık 280’ini örgütlemiş, akabinde 13 kişi işten atılmıştı. Fabrika içinde iş yavaşlatma-iş durdurma eylemleri sürerken 100’ün üzerinde işçi daha işten atılmış, fabrika önünde direnişe başlamıştı. Çoğunluğu kadınlardan oluşan Polonez direnişi üç ayı geride bıraktı.
Polonez işçileri sendikalaşma mücadelesinde yalnızca patrona karşı değil, aynı zamanda devlete ve onun kolluk kuvvetlerine karşı da direniyor. Aylardır işe gider gibi direniş alanına gelen, gerektiğinde taşın üstünde sabahlayan, kaymakamın karşısına dikilen kadınlar mücadelenin başını çekiyor. Polonez direnişçisi Gülhan, Şerife ve Sevilay ile konuştuk…
Öncelikle biraz kendinizden ve süreçten bahseder misiniz?
Sevilay: İsmim Sevilay. 10 yıldır Polonez fabrikasında çalışıyorum. Eşimle beraber sendikaya üye olduğumuz için işten atıldık. Gecenin bir yarısı bir SMS’le işimize son verildi.
Gülhan: Merhaba, ben Gülhan. Beş yıldır Polonez fabrikasında makine operatörü olarak çalışıyordum. Bugüne kadar biz bir aileydik güya Polonez’de. Hakkımızı aradığımız için, sendikaya üye olduğumuz için bu aile bir gecede bozuldu. Biz direnişimize devam edeceğiz. Yağmur da yağsa, kar da yağsa biz buradayız. Bilmiyorlar ki kadının gücü daha fazla.
Şerife: Ben Şerife, beş yıldır Polonez’de çalışıyordum. İçeride çok mobbing vardı. Anayasal hakkımızı kullanmak istedik. İnsanca yaşamak istedik. Bu yüzden de kapı önüne koyulduk bir gecede. Biz kadınlar olarak içeriye ailemizle birlikte girip çalışmak istiyoruz.
Çalışırken içeride erkek işçilerden farklı olarak yaşadığınız sorunlar var mıydı? Mesela bazı işyerlerinde tuvalete gidilmesini bile sorun ediyorlar…
Şerife: Tabii ki var. Olmaz mı? 5 dakika lavabo süresi veriyorlardı bize. 5 dakika içinde işe dönmezsen bir de hakaret edip “Malak gibi yukarıda mı duruyorsunuz?” denilen arkadaşlarımız vardı. Bir kadının özel durumları oluyor mesela, o durumlarda uzun sürebiliyor işleri. 3-11 çalıştığımız zaman bir saat mesaiye kalıyorduk servisler uymadığı için. 6’dan 12’ye kadar ağzımızdan bir lokma girmiyordu. Biz dedik ki “Bize en azından 15 dakika mola verin, çay molası, içimiz ısınsın.” Aşağısı o kadar soğuk ki, klimaların altında çalışıyorsun, dolaptan gelen ürünleri ellediğin için ellerin buz kesiyor. “Kendi kafanıza göre kurallar koymaya çalışmayın,” diye uyarılar aldık.
Direnişin ilk gününden bugüne hayatınızda ne değişiklikler oldu? Hatırlıyorum, bir abla bana demişti “Kocam istemiyor ama ben yine de geleceğim.”
Gülhan: Trakya’nın insanı böyle bir şey görmemiş bu Çatalca civarında. Her şeye boyun eğmişler. Bu içeridekiler bizim de boyun eğeceğimizi sandılar. Şoka uğradılar zaten, iki günde bunlar nasıl sendikalaştı, nasıl çıktı dışarı diye… Eşime gelince, “Ne işin var, haksa boşver kalsın orada. Onlara haram olsun senin hakkın,” dedi. “Gitme, çoluğuna çocuğuna bak bundan sonra,” dedi. Ama bu mücadele hepimizin mücadelesi. Biz bu fabrikaya çok emek veren insanlarız. Ama “Bu bana bu kadar emek verdi. Yeri geldi usta yoktu makineyi sen çalıştırdın,” demediler. Benim makine en hızlısı. Beni verdi oraya “Yapacaksın,” dedi. “Ben bilmiyorum, neyi yapacağım ben, bilgisayarlı makine sonuçta,” dedim, “Öğreneceksin” dedi bana, bu kadar. Hani bir ay eğitim verirsin, makineyi verirsin eline işçinin. Öyle bir şey yok yani. Bıçaklı makine, sen dikkat etmezsen yandın.
İş güvenliği tehdidi bu aslında…
Sevilay: Ben bir gece anahtarla bıçağı sökerken yanlışlıkla anahtar kaçtı, bıçak paslıymış, alnımı yardım. İçeri girdim ve bana dendi ki “Hastaneye gittiğin zaman iş kazası demeyeceksin. ‘Kendim yaptım, evde düştüm merdivenden, alnımı patlattım’ diyeceksin,” dediler.
Şerife: Bence bastırılmak daha kötü bir şey. Şu anda özgürlüğümüze kavuştuk. Haklıyız ve onu savunuyoruz ya, o daha bir huzur veriyor insanlara. Çünkü sadece kendimizi değil, bütün işçi kesimini savunmuş oluyoruz biz burada. Yaptığımız mücadele haklı bir mücadele. Bu fabrika kazanırsa yarın bir gün öbür fabrika da çıkmaya kalkacak cesaretlenip. Bütün erkekler diyor ki “Biz kadınlardan bu kadar cesaret beklemiyorduk, bizden daha cesaretliymiş kadınlar.” Polonez’i biz Polonez yaptık. 17 bin lirayı ben her yerde kazanırım. Ama mesele sendikalı olarak girebilmek arkadaşlarımızla birlikte.
Siz ilk sendikalı olanlardan mısınız?
Şerife: Biz hepimiz aynı gecede olduk. Hiç bilmiyorduk böyle bir şey, başımıza gelmedi. Grevdir, odur budur. Sendika… Burada tanıdık, burada öğrendik.
Gülhan: Televizyona bakınca diyorduk ki “Niye çıkıyor bu insanlar sokağa?” Ama işin içine girince öyle değilmiş. Ben en çok ne beklerdim biliyor musunuz? Başka işçilerin gruplar halinde buraya gelmelerini, “Ben de bir işçiyim. Size desteğe geldim. Arkanızdayım,” demelerini.
Şerife: Bakıyorum etrafta hiç patron yok. Hepsi işçi kesimi, her tarafta. Biz içindeyiz şu anda, biz biliyoruz. İnşallah herkes de anlar. Yarın birken bin oluruz. Önemli olan o, birken bin olmak.
Gülhan: İşçiler susturuldukça patronlar sürekli para kazanacak bizim sırtımızdan.
Şerife: Biz düştükçe düşeceğiz, onlar yükseldikçe yükselecek yani.
Gülhan: Keşke böyle olmasaydı. Sendika bu kadar kötü bir şey mi? Bütün patronlar toplansın, gücü yetiyorsa kaldırsın bu anayasayı o zaman. İşçinin umudu olmasın. Anayasanın 51. maddesi diyor, sendikalı olabilir işçiler. Oraya bir tane de parantez açsınlar bence “İşten atılabilirsiniz,” diye…
Şerife: Bu işçinin hakkıdır diyorsun ve patron işçiyi işten çıkardığı zaman işçiyi savunamıyorsun. Böyle bir anayasa olmaz. Kaldıracaksın o zaman ya da koyduysan da patron işten çıkardığı zaman anayasanı uygulatacaksın.
Çok teşekkür ederiz. Siz bu mücadelenin başını çeken kadınlar olarak hem umut hem ilham veriyorsunuz. O yüzden buraya gelip sizi dinlemek, sizinle vakit geçirmek bizim için de çok kıymetli.
Yorumlar kapalıdır.