Soldaki açmazımız
Neredeyse beş yıllık bir süredir bu sayfalarda solun en geniş kesimlerine ve sınıf örgütlerine dönük olarak bir Emek İttifakı çağrısı yapmaktayız. Bu çağrının arka planında iki temel unsur yatmakta. Birincisi, ülkenin içerisinden geçmekte olduğu, tarihinin en derin ekonomik krizi. İkincisi ise baskıcı Tek Adam rejiminin dayatmakta olduğu demokratik haklar mücadelesi ve rejimden kopuş tartışması.
Evet, bizler bu iki alanın, kitlelerin demokratik ve ekonomik, sosyal talepleri uğruna mücadelelerinin birbirlerine kopmaz şekilde bağlı olduğu ve tam da bu nedenle sosyalist hareket nezdinde de bu şekilde ele alınması gerektiği kanaatindeyiz.
Ancak 2023 genel seçimleri ve 2024 yerel seçimleri de bir kez daha ortaya koydu ki, sosyalist hareketin geniş kesimleri maalesef ki bu iki mücadele alanı arasına sınırları belirli olmayan bir aşama koymayı sürdürüyor. Bu kavrayışın karşımıza çıkardığı en temel sonuç ise, Türkiye emekçi halklarının rejime ve ekonomik çöküşe karşı mücadelelerinde sosyalist hareketin tam anlamıyla kitlelere bir alternatif sunamaması oluyor.
Sosyalist hareketin geniş kesimlerinin demokratik alanda kitlelerin ihtiyaçlarının üzerinden atlayarak ve hattı onu sandık mücadelesiyle sınırlayarak burjuva muhalefeti adres gösteren bu sinik politikası, ekonomik krize karşı mücadele mevzu bahis olduğunda da yine kitlelerin özlemlerine cevap üretmekten uzak kalıyor.
Mevcut koşullarda, sınıfın birçok kesimi güvenceli iş, insan onuruna yaraşır bir ücret için mücadele ederken ve sınıfın daha geniş ve örgütlü kesimleri sendikaları üzerinde mücadele edilmesi için basınç oluşturmaya çabalarken sosyalist hareketin geniş kesimleri neden bu mücadelelerin izleyicisi konumunda kalıyor? Ya da neden birlik siyaseti lafta kalıyor?
Hepimizin açıklıkla tartışması gereken sorunun bu olduğunu düşünüyoruz. Ve kısaca da olsa kendi cevabımızı bir kez daha vurgulamanın önemli olduğu kanaatindeyiz.
Bugünün Türkiye’sinin içerisinden geçmekte olduğu çoklu kriz, herhangi bir sosyalist yapının kendi öznel ihtiyaçlarındansa kitlelerin acil ihtiyaçları üzerinden bir politikayı hiç olmadığı kadar zorunlu kılıyor. Ve bizim Emek İttifakı olarak formüle ettiğimiz, işçi sınıfının en geniş birleşik cephesi anlamına gelen kavrayış da bu ihtiyaca bir cevap üretmeyi çabalıyor.
Maalesef ki şu ana kadar hepimizin deneyimlediği birlik girişimleri kitlelerin beklentileri yerine “kendi gövdelerimizi nasıl harekete geçireceğimiz” üzerinden şekillendi. Tam da bu nedenle yaşadığımız birlik, ittifak girişimleri kitleleri mücadelenin içerisine çekebilecek acil talepler yerine muhatabının belirsiz kaldığı temenniler silsileleri üzerine inşa edildi. Hal böyle olunca da bu deneyimlerin neredeyse tamamının kapsamları, onları oluşturan yapıların gövdeleriyle sınırlı kaldı ve/veya bu deneyimler zamanla sönümlendi.
Bizim buradan vardığımız sonuç ve yinelediğimiz çağrı ise şu: emekçilerin krize karşı mevcut mücadele ve beklentileri üzerinden hareketle, bu mücadeleleri ileriye taşıyabilecek, muhatabı belirsiz olmayan, tersine işçi sınıfının kapitalist sömürüye karşı daha da fazla özne haline gelerek seferber kılınabileceği ve sınıfın düzen partilerinden bağımsızlaşabilen politik hattını açığa çıkarabilecek acil talepleri tartışmak ve bu talepler etrafında bir mücadele ittifakını, Emek İttifakı’nı mümkün kılmanın yollarını belirlemek.
Yorumlar kapalıdır.