“13,5 yıl + 1 hafta: Esad’ın ardından Suriye” etkinliği gerçekleşti
İşçi Demokrasisi Partisi, 14 Aralık’ta Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirmek adına bir etkinlik düzenledi. “13,5 yıl + 1 hafta: Esad’ın ardından Suriye” başlığı ile yapılan toplantıda İDP adına Görkem Duru ve Atakan Çiftçi birer sunum gerçekleştirdi. Bunun dışında başta İDP’nin 2011 Suriye devrimci ayaklanmasından bu yana iletişimde olduğu Suriye Demokratik Sol Partisi üyeleri ve yine bazı Suriyeli aktivistler de toplantıya katıldı.
Etkinlikte ilk konuşmayı Görkem Duru yaptı. Duru’nun konuşması daha çok 13,5 yıllık süreç üzerineydi. 2010 yılı Aralık ayında Tunus’ta başlayan ve hızlı bir şekilde bölgenin tüm ülkelerine yayılan Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sürecini açığa çıkaran koşulların aktarımıyla başlayan konuşma, bölge halklarını kapitalist diktatörlük rejimlerine karşı seferber olmaya iten taleplerin anlatımıyla devam etti. Keza 2011 yılı Mart ayına gelindiğinde Tunus ve Mısır’da diktatörlük rejimlerinin devrilmesini sağlayan ayaklanmalar, benzer taleplerle Suriye’de de Esad rejimine karşı halk ayaklanmasını tetiklemişti. Duru, konuşması boyunca İDP’nin ve parçası olduğu dünya partisi İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in (İUB-DE) başta Suriye olmak üzere, devrimci süreç boyunca bölge halklarının mücadeleleriyle dayanışmak, bölge sosyalistleriyle birlikte emekçi halkların taleplerinin gerçekleşmesini mümkün kılacak bir alternatifin inşası adına örgütlenen kampanya ve uluslararası toplantılara sıkça atıfta bulundu.
Dünya solunun önemli bir kesiminin kampçı okumalar, yanlış emperyalizm tahlilleri, aşamacı devrim kavrayışları ve kitle-devrimci parti ilişkilerindeki hatalı perspektiflerinin bileşimiyle eksik, çarpık ve yanlış değerlendirdiği bölge devrimci süreci boyunca İDP ve İUB-DE’nin ayaklanmaları destekleme ve devrimci önderlik krizine müdahale etme politikaları konuşmanın merkezindeydi.
Keza ayaklanmalar bir kez başladığında, bölge ülkelerinin önemli bir kısmına yayılması ve Tunus ve Mısır’da diktatörlükleri devirmesi, emperyalizmi ve bölge ülkeleri bu ayaklanmaları bastırmak, yolundan çıkarmak adına farklı taktiklere başvurmaya itmişti. Bu taktikler Tunus’ta demokratik gericilik, Mısır’da askeri darbe girişimi ve Suriye’de ise iç savaş olarak karşımıza çıktı. Nasıl devrimci bir ayaklanma enternasyonalist devrimcilerin bu ayaklanmaların başarıya ulaşabilmesi adına müdahalesini, desteğini, dayanışmasını zorunlu kılıyorsa, kendi kapitalist sömürü düzenlerinin tehlike altında olduğunun farkında olan bölge ülkeleri ve emperyalizm de karşıdevrim cephesinin inşası için çaba gösterdi.
O günden bu yana politikamızın temel eksenini de tıpkı Suriyeli devrimcilerde olduğu gibi, Esad rejimine, emperyalizme, radikal İslamcı gruplara ve bölge ülkelerinin müdahalesine karşı Suriye halkıyla dayanışma oluşturdu. Çünkü birçokları görmek istemese de Suriye’de yukarıda sayılanların hepsine aynı anda karşı olabilen ve ‘halk rejimin yıkılmasını istiyor’ talebini halen sahiplenen bir halk mevcut.
Özellikle bölge ülkeleri ve emperyalizmin müdahaleleriyle sahada yaşanan dönüşümler, devrimcilerin talep ve mücadelelerinde de sürekli bir dönüşümü zorunlu kıldı. Duru, konuşmasına 2011 yılından bugüne kadar Suriye devrimci ayaklanmasında İUB-DE’nin politikasının dönüşümlerini anlatarak devam etti: “2011 Mart ayında başlayan halk ayaklanması karşısında ilk tutumumuz, baskıcı diktatörlük rejimi karşısında Suriyeli emekçi halkların mücadelesine destek, Suriyeli ve Kürt emekçiler arasında Esad rejiminden kopuş için birliğin oluşturulabilmesi ve kitle hareketinin inşa ettiği Yerel Koordinasyon Komiteleri’nin geliştirilebilmesiydi. 2011 yılı sonuyla birlikte Esad rejiminin katliamları ve bölge ülkelerinin, emperyalizmin müdahaleleri süreci bir iç savaşa sürükledi. O günden bu yana politikamızın temel eksenini de tıpkı Suriyeli devrimcilerde olduğu gibi, Esad rejimine, emperyalizme, radikal İslamcı gruplara ve bölge ülkelerinin müdahalesine karşı Suriye halkıyla dayanışma oluşturdu. Çünkü birçokları görmek istemese de Suriye’de yukarıda sayılanların hepsine aynı anda karşı olabilen ve ‘halk rejimin yıkılmasını istiyor’ talebini halen sahiplenen bir halk mevcut.”
Keza bu halk iç savaş sırasında görece görünmez kılınmaya çalışılmış olsa da 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin düşüşüyle birlikte yeniden sokaklara döküldü. Duru, konuşmasını son bir haftalık süreçte ülkenin farklı şehirlerinde düzenlenen eylemlerden görsellerle sonlandırarak sözü Atakan Çiftçi’ye bıraktı.
Çiftçi’nin konuşmasının merkezinde 1 hafta ve Suriye’nin geleceği vardı. Çiftçi konuşmasına “Suriye’de rejimin şiddeti, bölge ülkeleri ve emperyalizmin müdahaleleri ve iç savaşın sonucu çarpıtılmış önderlikler açığa çıksa da bugün Esad rejiminin devrilmesini yaratan en temel etmen bizce 2011 yılında başlayan süreç ve Suriye halkının rejimi kabul etmiyor oluşuydu,” diyerek başladı. Sonrasında İslamcı burjuva HTŞ öncülüğünde başlayan askeri operasyon sürecini ve Esad rejiminin beş gün içerisindeki çöküşünün detaylarını aktardı. Bu noktada özellikle 7 Ekim 2023’te başlayan El Aksa Tufanı ile birlikte bölgedeki yeni durumun önemini vurguladı. Yine bugüne kadar Esad rejiminin ayakta kalmasında başat rolü oynayan Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve İsrail’in Lübnan’a saldırısıyla Esad rejiminin ikinci temel dayanağı Hizbullah ve İran rejiminin odaklarını Suriye’den çekmesinin bu 1 haftanın temel belirleyenlerinden biri olduğunu belirtti.
Esad rejiminin beklenenden hızlı bir şekilde çöküşünün ardında bu dinamiklerin yanında, son üç yıllık süreçte uyguladığı şiddetli ekonomik saldırı politikalarının ve bunun diktatörlük rejiminin arkasında konumlanan güçlerde dahi yarattığı hoşnutsuzluğun da etkisi vardı.
Çiftçi konuşmasında HTŞ’nin askeri operasyonun başını çekmesine rağmen bazı bölgelerde, özellikle güneyde, Dera ve Süveyda gibi 2011 yılında ayaklanmanın başladığı şehirlerdeki yerel halkın da bir yandan Esad rejimine karşı sokağa çıktığını ve aynı zamanda HTŞ’yi de sahiplenmediğini vurguladı. Keza, askeri operasyon devam ederken, Şam’a ilk girenler de Dera ve Süveyde halklarıydı.
Çiftçi konuşmasını Esad rejiminin devrilmiş olmasının Suriye emekçi halkları için olumlu yanlarını ve İslamcı burjuva HTŞ önderliğinde yeni rejimin inşasının barındırdığı tehlikeleri ve tüm sürecin çelişkili yanlarını aktararak sürdürdü. 54 yıllık diktatörlük rejiminin yıkılmış olması sadece Suriye değil, aynı zamanda bölge halkları için de oldukça önemli. Uzun soluklu bir iç savaşın ardından Esad’ın çöküşü, ülke emekçi halklarının taleplerini yeniden dile getirmesinin, örgütlenmeye başlaması adına da önemli bir etmen olacak. Önemli bir kesimi hapishanelerde yer alan Suriyeli sosyalistlerin serbest kalması ya da önemli bir kesimi sürgüne gitmek durumunda kalan aktivistlerin yeni sürece 2011’in taleplerini sahiplenerek dahil olma çabaları da bu sürecin en önemli olumlu yanlarından.
Ancak Esad’ın çöküşünün ardından yeni rejimin inşası da önemli tehlikeler ve karşısında mücadelenin örgütlenmesi gereken önemli başlıkları barındırıyor. Çiftçi, konuşmasının son bölümünde bu noktaları detaylı bir şekilde belirtti.
Öncelikle, Esad’ın kendisi çökmüş olsa da Baas rejiminin artıklarının önemli bir kesimi yeni rejimin inşasında rol alabilmek adına HTŞ ile ilişki halinde. Öte yandan Suriye’de halen bölge ülkelerinin ve emperyalizmin askeri varlığı devam ediyor. Örneğin Türkiye, tarihsel Kürt düşmanı politikası uyarınca SMO üzerinden Suriye’deki Kürt bölgelerinde kendi ajandasını uygulama çabası içerisinde. Ve El Kaide’nin Suriye uzantısı El Nusra’dan koparak inşa edilen HTŞ’nin İslamcı burjuva karakteri, inşa edilecek yeni rejime karşı Suriyeli emekçi halkların birlik halinde müdahalesini, taleplerini ve bu talepler ekseninde mücadelesini zorunlu kılıyor.
Çiftçi’nin konuşmasının ardından söz alan Suriye Demokratik Sol Partisi üyesi mücadele dostumuz da konuşmasında bu noktalara değindi. Suriye’nin yeni anayasası kim tarafından ve nasıl yazılacak? Geçiş süreci nasıl örgütlenecek? Kadınların talepleri bu süreçte nasıl yankısını bulacak? “Demokratik geçiş” adı altında kitlelerin sosyal ve ekonomik talepleri görmezden mi gelinecek? Bu ve benzeri sorular gerek Suriye Demokratik Sol Partisi’nden mücadele dostumuzun sözünde gerekse de salondan tartışmaya katkı için söz alan katılımcıların sözlerinde cevaplanmaya çalışıldı.
Suriye’de yeni dönemin en temel görevlerinden biri HTŞ’ye ve Baas rejiminin artıklarına karşı mücadelenin örgütlenebilmesi. Bu ise hem demokratik hem de ekonomik ve sosyal talepler eksenli bir acil eylem programını ve bu perspektifle aktivistlerin, Suriyeli devrimcilerin bir araya gelmesinin olanaklarını yaratmaktan geçiyor.
Etkinliği kapatırken yaptıkları konuşmalarda Duru ve Çiftçi de benzer bir noktayı vurguladı: “Suriye’de yeni dönemin en temel görevlerinden biri HTŞ’ye ve Baas rejiminin artıklarına karşı mücadelenin örgütlenebilmesi. Bu ise hem demokratik hem de ekonomik ve sosyal talepler eksenli bir acil eylem programını ve bu perspektifle aktivistlerin, Suriyeli devrimcilerin bir araya gelmesinin olanaklarını yaratmaktan geçiyor. Örgütlenme, sendika ve siyasi parti kurma özgürlüğü, savaş suçuna ve yolsuzluğa bulaşmış eski rejim artıklarının şeffaf ve halk denetiminde yargılanması, kadın haklarının ve başta Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı dahil Suriyeli tüm etnik unsurların haklarını garanti altına alabilecek yeni bir anayasa için Kurucu Meclis eksenli mücadele, Esad ve yandaş oligarşisinin dış borçlarının iptali, Esad döneminde özelleştirilen tüm kuruluşların kamulaştırılması gibi talepleri tartışarak böylesi bir eylem programını hazırlamak gerekiyor. Ve yine 2011 yılının Yerel Koordinasyon Komiteleri deneyiminin Suriyeli halkların bilincinde taze olduğunu ve bugün de Esad rejiminin yıkılmasının ardından Humus, Hama, Selamiye gibi şehirlerde benzeri halk organlarının inşa edilmeye çalışıldığını biliyoruz. O nedenle hem bu organlarla hem de Suriyeli devrimcilerle birlikte bir mücadele programı etrafında 2011’in taleplerini mümkün kılacak bir alternatifi inşa etmek temel hedefimiz olmalı.”
Yorumlar kapalıdır.