Zehirli hasat: tarladan sofraya pestisit tehdidi

Alışveriş için zincir marketlere gittiğimde raflarda istediğim kaliteyi bulmak bir yana, tatsız ve tuzsuz meyve-sebzelerle karşılaşıyorum herkes gibi. Üstelik bu ürünler fahiş fiyatlara satılmakta. Hiper enflasyon ve ekonomik krizin etkilerini her alanda hissettiğimiz bugünlerde semt pazarları, çoğumuz gibi benim için de genelde daha taze ve sağlıklı ürünlere ulaşmanın kurtarıcı yoluydu; ta ki son günlerde iyice ayyuka çıkan pestisit dolu gündemimize kadar. Bu sorun aslında bir yazıda özetlenemeyecek kadar geniş ve çok boyutlu olan bir konu. Size temel hatlarıyla aktarmaya çalışacağım.

Pestisit nedir?

Tarım ve çevre alanlarında zararlı organizmaları (böcekler, yabancı otlar, mantarlar, kemirgenler gibi) kontrol etmek, uzaklaştırmak veya yok etmek için kullanılan kimyasal maddeler veya biyolojik ajanlardır. İşlevlerine göre böcek öldürücü (insektisit), ot öldürücü (herbisit), mantar öldürücü (fungusit) veya kimyasal yapılarına göre organoklorlu, organofosfatlı, karbamatlı gibi çeşitli sınıflara ayrılır.

Her yanımız zehir

Pestisit kullanımı dünya genelinde, özellikle de Türkiye’de her geçen yıl artmakta. Kapitalizmin dayatması olan “gıda güvenliği” ve “sürekli kâr beklentisi” bahanesiyle bu kimyasallar, üretimin olmazsa olmazı gibi pazarlanmakta. Ancak bu durum, hem doğanın dengesi hem de halk sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşturmakta.

Tarım Bakanlığının sitesindeki verilere göre Türkiye’de 2013’te 39 bin 440 ton olan pestisit kullanımı 2015’ten sonra keskin bir artış göstererek 2020 ve 2021 yıllarında 53 bin, 2022’de 55 bin, geçen yıl ise 57 bin 766 tona ulaştı. 1980’lerde ise bu rakam 7-8 bin ton civarındaydı. Pestisitlerin yoğun olarak kullanıldığı bölgeler olarak sırasıyla Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgeleri öne çıkmakta.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’nin pestisit kullanım oranlarının dünya ortalamasının üzerinde olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye’de hektar başına düşen pestisit kullanımı yaklaşık 2 kilogram iken, bu oran gelişmiş ülkelerde 1 kilogram civarında. Avrupa Birliği ülkeleri pestisit kullanımını kısıtlayan düzenlemelerle bu oranı azaltma çabası içerisindeyken, Türkiye’de denetim eksikliği nedeniyle kontrolsüz kullanım artmakta. Tüm bunların yanında da diğer bir ciddi sorun, bunların sadece takip edilebilen miktarlar olması. Belki de bu rakam ortalama 2 kilogramdan çok daha fazla.

Daha da endişe verici olan ise Türkiye’de bazı yasaklanmış pestisitlerin hâlâ kullanılması. Örneğin, Avrupa Birliği’nde kullanımı yasaklanan ve muhtemel/olası kanser yapıcı madde listesinde olan klorpirifos gibi pestisitler, Türkiye’de 2016 yılından beri yasaklı olmasına rağmen el altından satılıyor. Daha geçtiğimiz aylarda Avrupa’ya yollanan portakal ve mandalinalarda bu madde saptandı.

Neden şimdi?

Pestisit konusu yeni bir sorun olmamakla birlikte, son yıllarda bu sorunun boyutu ciddi şekilde artmakta. Bunun başlıca nedenlerinden biri, Avrupa’nın sıkı denetim politikaları. Örneğin, 2023 yılında Türkiye’den ihraç edilen 370’ten fazla ürün pestisit kalıntıları nedeniyle Avrupa Birliği tarafından reddedildi, 2024 bitmeden bu rakam 468’e çıkmış durumda. Ve bu reddedilen ürünlerin kaderi net bir şekilde bizlere aktarılmamakta. Unutmadan, ihraç edilen ürünlere ekstra özen gösterilmesine rağmen bunlar oluyor ve ihraç ürünleri toplam üretimin sadece yüzde 10’u, geri kalan kontrol edilmemiş yüzde 90 bizlere yediriliyor.

Bir diğer önemli neden ise ekonomik kriz ve denetimsizlik. Tarım sektöründeki maliyet baskıları nedeniyle çiftçiler daha yüksek verim alabilmek için bilinçsiz ve aşırı miktarda pestisit kullanmakta. Denetimlerin yetersizliği de bu kimyasalların kontrolsüzce kullanılmasına zemin hazırlamakta. Ayrıca zararlı olduğu kanıtlanmış bazı pestisitlerin stoklar bitene kadar geçici izinlerle kullanılmasına izin verilmesi, büyük şirketlerin kârını korurken halk sağlığını ve çevreyi tehlikeye atıyor.

Sorular…

Pestisitler özellikle Türkiye’de farkında olmadan uzun yıllardır etkilendiğimiz ve bizleri zehirleyen bir sorun. Şirketlerin ve bu işin ithalatını yapanların tek derdi ise kâr; halk sağlığı ve tabiatın korunması umurlarında değil. Bu sürecin takipçisi olmakla birlikte, pestisit krizinden sorumlu olan iktidar ile Tarım ve Orman Bakanlığına soruyoruz:

  • Avrupa’dan geri gönderilen bu ürünler Türkiye iç pazarında satışa sunulmakta mıdır? Bununla ilgili süreci kanıtlarıyla belgelendiriyor musunuz?
  • Zehirli olduğunu bilerek kâr amacıyla daha fazla ürün almak için kamu sağlığını yok sayan çiftçilere yönelik ne gibi yaptırımlarınız var?
  • Çok zararlı olduğu kanıtlanmış bazı pestisitlerin, şirketler zarar etmesin diye stokları bitene kadar geçici kullanımına izin verildi mi?
  • Pestisit kalıntılarının denetimi için kaç laboratuvarınız var ve kaçı vatandaşın test için kullanımına açık?
  • Çiftçilerin pestisit kullanımını azaltmaları ve daha güvenli alternatiflere yönelmeleri için teşvik veya destek programları var mı? Bununla ilgili ne gibi eğitimleri kaç çiftçiye verdiniz?
  • Halk pazarlarında satılan ürünlerin denetimi için ne gibi uygulamalarınız var?
  • Saray’da ve Bakanlığınızda çalışanların büyük ilaç şirketleriyle nasıl bağları var ve kaçının ithalatı yapan şirketle direkt veya dolaylı yoldan ortaklığı var?

Yorumlar kapalıdır.