İşçi sınıfı, Filistin’deki kardeşlerinin mücadelesini sahiplenmeli
Bir yakınımızı kaybettiğimizde günlerce, aylarca acının içinde kayboluruz. Yemek boğazımızdan geçmez, uyku gözümüze girmez. Oysa Filistin’de insanlar bu acıyı tek bir kayıpla değil, her gün yaşıyor. Kadınlar, çocuklar ve aileler bombalar altında katlediliyor; kimi sakat kalıyor, kimi enkaz altında can veriyor. Siyonist rejim, insani yardımı engellediği gibi açlığı da bir silah olarak kullanıyor. Buna rağmen Gazze’de taş atan çocuklar ve kadınlar, yalnızca öfkelerini değil, yaşama tutunma ve direnme iradesini de ortaya koyuyor.
Filistin’de taş atan bir çocuğun elinde yalnızca bir taş yoktur; açlığın, yoksulluğun, sömürünün ve öfkenin yanında ayağa kalkma iradesi de vardır. Filistin’in işgali, emperyalizmin en vahşi yüzüdür ve Gazze’ye yağan bombalar, küresel tekellerin ve devletlerin desteğiyle beslenmektedir.
Ancak bu sömürü mekanizması tek cepheli değildir. Aynı emperyalist merkezler, kendi ülkelerindeki işçi sınıfını da benzer bir mantıkla sömürür. Yıkımı finanse eden vergiler işçinin cebinden kesilir, silah sanayii için çalışan emekçiler kendi zincirlerini dövmektedir. Troçki’nin Sürekli Devrim teorisi, demokratik ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin işçi sınıfının öncülüğünde ve sosyalist bir enternasyonalizm perspektifiyle başarıya ulaşabileceğini gösterir.
İşte bu nedenle, Sumud Filosu enternasyonalist dayanışmanın çelikten yumruğudur. Dünyanın dört bir yanından işçi, emekçi ve aktivistlerin oluşturduğu bu filo sadece insani yardım taşımıyor; işgalci İsrail’e ve onu destekleyen emperyalist güçlere karşı moral direnci ve sivil itaatsizliği de temsil ediyor. Filistin halkının “Sumud”u, uluslararası işçi sınıfının somut dayanışmasına dönüşüyor. Görkemli direnişiyle Sumud Filosu, emperyalizmin tüm ablukalarına meydan okuyarak, dayanışmanın sınır tanımaz gücünü tüm dünyaya gösteriyor.
Eğer bir işçi, bir emekçi Filistin’de yaşananları görmezden geliyor, sadece kendi ekmeğiyle yetiniyorsa o mücadele eksiktir. Gazze’de gökyüzünü yakan bir bombanın sesi İstanbul’da, Kahire’de, Paris’te, Buenos Aires’te işçinin kulağında çınlamalıdır. Tıpkı Sumud Filosu’na katılanların sınırları aşan dayanışması gibi.
İşçi sınıfının, Filistin’deki kardeşlerinin mücadelesini sahiplenmemesi, kendi burjuvazisinin şovenizmine ve emperyalist savaş politikalarına teslim olması anlamına gelir. Filistin’deki taş, sadece bir direniş sembolü değil, aynı zamanda bizlere atılmış bir işaret fişeğidir. Sumud Filosu ise bu fişeğin aydınlattığı yolda ilerleyen somut bir dayanışma projesidir. Zincirleri kıracak olan, enternasyonalist mücadeledir.
Yaşasın Filistin direnişi!
Yaşasın enternasyonal dayanışma!
Yorumlar kapalıdır.