Yeni sorularla düşünmek

“İyi, doğru şeyler söylüyorsunuz,” dedi geçenlerde sohbet ederken genç bir emekçi dostumuz. “… ama hep olumsuzluklar. Bunları zaten yaşıyoruz, bir de üzerine okumak, konuşmak bazen fazla geliyor.” Bu cümleyi duyduğumda içimden önce tahmin edebileceğiniz bazı açıklamalar geçti. Ancak sonra bir anlığına durdum ve söylediğini, bunun altındaki hissi yeniden duymaya çalıştım: “Bunları zaten yaşıyoruz…”

Uzun süredir kötüleşen ekonomik ve politik koşullar altında, hep aynı tabloya bakıyor ve benzer sonuçlara varıyoruz. Yoksullaştırma politikaları, örgütlü emeğe yönelik saldırılar, toplumsal muhalefetin kuşatılması, demokratik hakların engellenmesi… Bunlar bizim hayatlarımızın ortasında duruyorlar.

Tam da bu noktada “… bir de üzerine okumak, konuşmak fazla geliyor” ifadesi, bir bıkkınlığın ötesinde başka bir tepkiyi içeriyor, bizi başka bir yere yönlendirmek istiyor olabilir mi? Bu hissiyatı bir sonuç ama aynı zamanda bazı soruların başlangıç noktası olarak almak mümkün mü? “Neden hep aynı sonuçları yaşıyoruz, neden değiştiremiyoruz?”

AKP iktidarının, Tek Adam rejiminin adil ve özgür yaşam hakkımıza dönük saldırılarını teşhir ediyoruz etmesine ama yetmiyor. Mücadele etmiyoruz diyemeyiz; birçok alanda birçok mücadele de veriliyor. Zira yaşamımızdaki her alan iktidar eliyle bizler için yeni bir mücadele alanına dönüşmüş durumda. Ancak tekil ve yalıtık kalmaları, son dönemde yaşanan mücadelelerin en temel sorunu. Bunu derken, sadece bir koordinasyon meselesini kast etmiyoruz. En büyük sorun politik olarak tekil ve yalıtık kalmaları. Mesela bugün birçok sektörde işçiler benzer sorunlar üzerinden mücadele ediyor ama bu mücadeleleri bir araya getirecek ortak zemini bulamıyor. Veya iktidarın demokratik hakların gaspı yönünde attığı adımların işçi, öğrenci, kadın ve Kürt mücadelesindeki izdüşümleri aynı somut sorunu işaret etmesine rağmen, bu mücadeleler acil talepler etrafında işçi sınıfının öncülüğünde bir eylem birliğine dönüşemiyor. Tüm bunlar, sendikal bürokrasilerin ve sınıfın çıkarlarını öncelemeyen politik tutumların sonucu.

Geri dönüp baktığımızda yakın zamanlı en önemli deneyimin 2018 sonlarında bir araya gelen “Krize Karşı Emeğin Hakları İçin Omuz Omuza” platformu olduğunu söyleyebiliriz. Birçok eksikliğine rağmen DİSK, KESK, TMMOB, TTB öncülüğünde ve birçok sosyalist kurumun dahli ile gerçekleşen bu eylem birliğinin bile oldukça gerisindeyiz bugün. Ve bunun sebebi yetersizliklerden öte tercihlerde saklı. İşçi sınıfının örgütlü güçlerini bir araya getirerek bir mevzi alma çabası bugün de en az dün kadar gerekli. Önümüzde asgari ücret görüşmeleri, metalde ve çeşitli sektörlerde süren TİS süreçleri, birçok işyerinde halihazırda süren işçi eylemleri var. Belki de artık konuşmaya buradan başlamak gerekiyor. Ne yapıyoruz, neyi yapmadık, şimdi neyi farklı yapmalıyız? (Bir sonraki yazıda devam edecek.)

Yorumlar kapalıdır.