‘Evet’çi işçi kardeşlerime açık mektup: Saray büyüdükçe, ekmeğimiz küçülecek

Türkiye yakında bir anayasa değişikliği oylamak için sandıklara gidecek. İktidar talep ettiği düzene “Cumhurbaşkanlığı sistemi” adını veriyor ama bu isimlendirme doğru değil. Gerçekte ise teklif edilen, işçiye düşman patrona dost yetkilerin ve uygulamaların yalnızca bir adamın elinde toplanacak olması. Saray şimdiden bizleri ücretsiz otobüslerle meydanlara davet etmeye, ilçelerimizdeki AKP bürolarında iç savaş tehditleri savurmaya ve “Hayır” diyenleri terörist olmakla suçlamaya başladı bile. Ekmeğimizi savunmak ne zamandan beri “terörist” olmakla eşdeğer tutulmaya başlandı?

Önümüzdeki başkanlık tartışmalarının, biz işçi-emekçiler için neler ifade ettiğini anlamak önemli. İnanın bana mesele “Güçlü Türkiye” ve benzeri sloganlarla aktartılmaya çalışıldığı gibi değil. İşçisi taşeron çalışan, evine ekmeğini götüremeyen, yarınının ne getireceği bilinmeyen bir Türkiye “güçlü” olsa ne yazar? Türkiye’nin “güçlü” olması için benim ücretimin, sendikamın ve iş güvencemin zayıf olmasını istiyorlar. Daha doğrusu, saray “güçlü” olsun diye, benim hayatta kalma şartlarımın zayıflamasını istiyorlar, benim “evet” dememi istiyorlar. Pekiyi sarayın “evet” dediği uygulama nedir?

Saray evet diyor, işsizliğe evet diyor.

Türkiye’yi 15 senedir AKP ve Erdoğan yönetiyor. Şimdi de kalkmış diyorlar ki, yaşanılan sorunları çözebilmemiz için daha fazla yetkiye ihtiyacımız var. İyi de 15 senelik bir iktidar işsizliğe çözüm bulma noktasında hiç mi adım atamaz? Hazırlayın bir kamu çalışma programı, bütün işleri günde 4 vardiyadan 6’şar saat olmak üzere herkese paylaştırın, işsizlik sorununu çözün! Bunu yapabilmek için iktidar olmak yetmiyorsa, ne yetebilir ki?

Saray evet diyor, taşerona evet diyor.

15 sene boyunca, art arda sürekli sözler verdiler, taşeronu bitireceğiz diye. Ama aksine geçtiğimiz her sene, güvencesiz çalışma katlanarak arttı! Anladık ki en büyük taşeron firması, Saray’ın kendisiymiş! Patronla masaya oturup çalışma şartlarımız ve ücretlerimiz üzerine kendimizden yana bir sözleşme yapmak istediğimizde, Saray geldi o masayı tekmeleyerek devirdi. İstihdam büroları açıyorum adı altında kiralık işçiliği ve köleliği yasalaştırdı. Patronlarla masaya oturmak bir kenara, işe alınırken veya işten çıkarılırken patronun kendisi ortalarda gözükmez oldu.

Saray evet diyor, sefalete evet diyor.

Aylık ücretlerimiz enflasyon karşısında iyileştirilsin dedik. Sonuç ne oldu? Ücretlerimiz eridikçe eridi. Maaşlara yapılan zamlar daima göz boyamak için yapıldı. Ölçüt şudur: 15 sene önceki ücretle kaç ekmek alabiliyorduk, bugünkü ücretle kaç ekmek alabiliyoruz? 15 sene önce beyaz peynire ücretimden verdiğim pay ile bugün verdiğim pay arasındaki fark, başkanlıkla ancak ve ancak daha da genişleyebilir.

Saray evet diyor, iş cinayetlerine evet diyor.

Yeri geldi madenlerin altında kaldık, yeri geldi inşaatlardan düştük, yeri geldi çalıştığımız makineye parmağımızı, kolumuzu kaptırdık, yeri geldi kot taşlarken ciğerlerimize kanser soluduk. Hangimizin patronu tazminat ödedi? Hangimizin patronu masrafları göze alarak iş sağlığı ve güvencesi önlemlerini almak için kolları sıvadı? Sonlanan veya yaralanan hayatlarımızı mahkemelere taşıdığımızda bitmek bilmeyen bürokrasiyi, kağıt işini, yüksek masrafları ve bizi yıldırmaya çalışan uygulamaları kim dikti karşımıza? Referandumda ‘Hayır’ oyu kullanmak isteyenler mi, yoksa o mahkemeyi yönetenler ve bugün ‘Evet’ çağrısı yapanlar mı? Peki siz hiç işyerinde ‘kaza’ sonucu ölen patron gördünüz mü? Hayır…

‘Bazı’ işçiler…

Saray evet diyor, savaşa evet diyor.

Yeri geldi çocuklarımızı alıp savaşmaya göndermelerine sesimiz çıkmadı. Boya badanası dökülmüş gecekondularımıza çocuklarımızın cenazesi geldikçe, onların cüzdanları şişti. Bir de utanmadan bizi mahkum ettikleri o evlere gelip bizleri ziyaret etmeye çalıştılar. Dediler ki, keşke kendileri de şehit olsalarmış, dediler ki şehitlik en yüksek mertebeymiş, dediler ki alında ne yazıyorsa oymuş! Ama onların şehit olmak istediklerini söyledikleri demeç sayısı arttıkça, yanlarında dolaşan korumaların sayısı da arttı. Köylere, kasabalara tabutları içerisinde dönen çocuklarımızın sayısı arttıkça, onların girdikleri ihale sayısı çoğaldı.

Bizden hep daha fazla fedakarlık yapmamızı istediler. Hep daha azına razı gelmemizi istediler. Biz ayakkabımız delik dolaştık. Çayın rengi sararana kadar masraflarımızı kısmak zorunda kaldık. Biz sandık ki sırtımızı hükümete yaslıyoruz, halbuki hükümet sırtını bize yaslıyormuş. Biz bu ülkenin ekmeğini yiyoruz diye düşündük, meğerse bu ülkeyi yönetenler bizim ekmeğimizi yiyormuş. Şimdi de bu durumun güçlenerek devam etmesi için “Evet” dememizi istiyorlar. Bizi komşumuzla, yakınlarımızla kardeş kavgasına düşürmek istiyorlar. Hayır, yoksulluğun milliyeti, açlığın dini olmaz!

Size yalan borcum yok. Başkanlık gelirse, sorunlarımızdan kurtulamayacağız. Başkanlık gelirse, eskisine göre daha iyi hayatlarımız olmayacak. Başkanlık gelirse, daha iyi koşullarda çalışmaya başlamayacağız. Başkanlık gelirse, çocuklarımıza daha güzel bir gelecek bırakamayacağız. Başkanlığın faturası bizim elektriğimize, doğal gazımıza, suyumuza kesilecek. Başkanlığın faturası, bakkalımızdaki zeytine dahi yansıyacak. Bu faturayı bize hayatlarımızla ödetecekler. Bu faturayı bizi 7 gün 24 saat çalıştırarak ve emekliliğimizi mezara erteleyerek ödeyecekler.

Soruyorum sizlere: Kurtuluşumuz, patronlarımızın bize kurtuluş olarak gösterdikleri yerde olabilir mi? Kurtuluşumuz, bizi iş yerlerimizde öldüren, bizi sakat bırakan, bizi taşeron olarak çalıştıran, bizi evimizden ekmeğimizden edenlerin daha fazla güç ve iktidar toplamasında olabilir mi? Zira eğer “Evet” diyecek olursak, bir adama sadece bir imzasıyla sendikalarımızı kapatma, ücretlerimizi dondurma, kıdem tazminatımıza el koyma, toplu iş sözleşmelerini askıya alma hakkını tanımış olacağız! Bırakın bir adamı, bu yetkilerin koca bir hükümete dahi verilmesi kabul edilemez.

Başkanlığın anlamı kula kulluk etmektir. Bu yönüyle saray kendisine kulluk yapılmasına “Evet” denmesini istemektedir. Biz ise kula kulluğa, yoksulluğa ve yoksul bırakanlara “Hayır” diyoruz. Sandıklara gittiğinizde Erdoğan için değil, kendiniz için en iyi olanı tercih edin kardeşlerim. Sarayın bizlere öteki dünyada vaat ettiği mutlulukların hepsini burada, evimizde kurabiliriz.

Yorumlar kapalıdır.