Aralık ayının emekçiler için ortak önemi asgari ücretlerinin belirlendiği ay olmasıydı.
Çünkü asgari ücret, Türkiye’de en az 6 milyon işçinin hayatını doğrudan etkiliyor.
Bizzat Asgari Ücret Yönetmeliğinde tanımlandığı üzere işçi; gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını bu ücret üzerinden asgari düzeyde karşılamaya çalışıyor.
Üstelik yönetmelikte belirtilenin aksine sadece kendisinin değil ailesinin ihtiyaçlarını da…
Bu anlamda asgari ücret, en az 6 milyon ailenin “geçim” ücreti.
En azından prensipte…
Uygulamada ise bir “açlıkla mücadele” çabası…
Açlık sınırının 1606 TL olduğu günümüzde bir işçinin ve hatta ailesinin bunun altında kalan bir ücretle geçinebileceğini söylemek insafsızca olur.
Diğer yandan, asgari ücret bir “sosyal tedbir”dir. Gelir dağılımına, ücretlerin minimum düzeyine müdahaledir. Emek gücünü, rekabet politikalarına karşı koruması beklenir.
Ancak maalesef bu da prensipte…
Uygulamada ise bir “ekonomik maliyet unsuru” olarak görüldüğü apaçık. Hatta bir pazarlık konusu. Ya da bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın ifade ettiği gibi bir “fedakârlık” göstergesi.
Bu fedakârlık öyle bir boyuttaki 2017’de 1777 lira olan brüt asgari ücretin bile 337 lirasını vergi olarak ödedik. Yani yüzde 19’u kesintiye uğradı. Emekçilerin bu “fedakârlığına” karşı ise işverenlere hazineden prim desteği sağlandı.
Milli gelirin arttığı, ekonominin büyüdüğü söylendi ancak asgari ücretli bu artıştan da pay alamadı. DİSK-AR’ın araştırmasına göre 2000’li yıllarda milli gelir karşısında asgari ücretin kaybı yüzde 30’u aştı. 2004 yılı baz alındığında asgari ücret 2017’ye kadar reel olarak yüzde 36 artarken reel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla yüzde 95 oranında arttı.
Yine aynı araştırmaya göre 2017 yılında net asgari ücrete yapılan yüzde 7,9’luk zam oranına karşılık, Kasım ayı enflasyon oranı yüzde 12,98 olarak açıklandı. Asgari ücrete geçen yıl yapılan zam enflasyon oranının altında kaldı. Böylece 2017 yılında asgari ücret, enflasyon karşısında yaklaşık yüzde 4,5 oranda kayıp yaşadı.
Tabii enflasyon artınca alım gücü de doğrudan etkilendi; çünkü ücretler enflasyon karşısında erirken, gıda fiyatları enflasyona bağlı artış gösterdi. Asgari ücretlinin alım gücü, enflasyon karşısında, sebzede yüzde 14; süt, peynir ve yumurta grubunda yüzde 13; meyvelerde yüzde 12 ve yağlarda yüzde 8 azaldı.
Özetle, 2017’nin sonunda bir emekçi ailenin yaşamla mücadelesi 2017’nin başından daha zor bir hale geldi.
2018’den beklentiniz nedir?
Bu koşullarda asgari ücret görüşmelerinin sonuçlanmasını bekleyen her emekçi ailenin 2018 için ortak temennisi, asgari ücretin insanca yaşam koşullarına çekilmesiydi. Ancak maalesef 2018 yılı için de belirlenen ücret bu durumu değiştirmenin çok uzağında.
2018 yılı için TÜRK-İŞ asgari ücretin 1893, DİSK 2300 ve CHP de 2000 TL olmasını talep etmişti.
İşveren Sendikası TİSK ise 1800 TL’yi bile çok bulmuş, üstelik işverenin maliyetini azaltmak adına devletin 100 TL’lik asgari ücret desteğinin de sürmesini istemişti.
Bu görüşmelerin yapıldığı 1 aylık süreçte bile yoksulluk 133 TL artış gösterdi. Buna karşın, görüşmelerin sonucunda belirlenen ücret 1603 TL oldu. Yani 2017’de 1404 TL asgari ücret alan bir işçi 2018 yılında 1603 TL alacak.
4 kişilik bir aile için açlık sınırının 1606 TL, bir kişinin aylık geçim maliyetinin ise 1989 TL olduğunu ve az önce dile getirdiğimiz enflasyon oranlarını göz önünde tutarsak, bu sonucu ayrıca yorumlamaya lüzum kalmaz sanırız.
Peki neden? Sonucun en temel nedenlerinden biri temsiliyet sorunu. Ve maalesef bu sayısal değil sınıfsal bir sorun.
Yönetmeliğe göre işçi, işveren ve hükümet tarafları komisyonda 5’er üye ile temsil ediliyor. Asgari ücret tespit komisyonu kararları çoğunlukla alınıyor ve kesin nitelik taşıyor. Dolayısıyla hükümet ve işveren tarafı aynı doğrultuda oy kullandığında işçi tarafı zaten azınlıkta kalıyor. Öte yandan Tespit Komisyonu’nda sadece en büyük işçi sendikaları konfederasyonu temsil ediliyor, diğer işçi konfederasyonlarına komisyonda yer verilmiyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün komisyonda temsili engelleniyor.
Bir diğer konu ise hükümetin çokça dile getirdiği kamu bütçesinin yetersizliği iddiası. Bu özellikle asgari ücretteki vergi kesintilerine yapılan itiraza karşı gündeme getiriliyor. Ancak diğer yandan yatırım teşvikleri, hazine tarafından verilen borç ödeme güvencesi, vergi indirimleri kamu bütçesinin yetersizliği iddialarını tümüyle çürütüyor. Sorun, kamu bütçesinin yetersizliği değil bir kez daha devletin sınıfsal tercihidir.
Devletin ve işverenin tercih ve çıkarlarına karşı bizim tek ortak amacımız ise insanca bir yaşam! Bunun için 2018 yılı için iyi dileklerimizi şöyle sıralıyoruz:
- Asgari ücretliyi açlık koşullarına mahkum eden bir anlayış kabul edilemez! Asgari ücret tespitinde geçim koşulları dikkate alınsın!
- Asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılsın!
- Ücretler oynak merdiven sistemine göre enflasyona uyumlu ve aylık olarak revize edilsin!
- Ücretin tespitinde bütün işçi konfederasyonlarına katılım hakkı sağlansın!
Cemre Sava – 29 Aralık 2017
Yorumlar kapalıdır.