İktidar nasıl bir gençlik istiyor?

Her toplumsal yapı içerisinde sınıflar arası çelişkilerin keskinleşmesi, beraberinde muhafazakâr ideolojinin kaynaklarını da yoğunlaştırır. Bu durumun başlıca nedeni egemen sınıfların sömürüyü ve itaati meşrulaştırmak için “kutsal” bir araca duydukları ihtiyaçtır. Günümüz Türkiye’sinde bu sınıfsal kutuplaşma neoliberal dönüşüm tarafından gerçekleştirilirken, ekonomik çelişkilerin yoğun bir şekilde kendini hissettirmesine karşılık hayata geçirilen muhafazakâr politikalar ise dinsel düşünceler temelinde somutlanmakta. Elbette bu tarz bir süreç içerisinden geçerken, bundan toplumun bütün bireylerinin etkilendiği ve etkileneceği şüphesizdir. Ancak, gündemden düşmeyen “dindar nesil” tartışmalarının da işaret ettiği gibi, bu politikaların özellikle hedef aldığı özel bir hedefin söz konusu olduğunu görmek gerekli. Bu hedef kesim, gençlik ve öğrencilerdir.

Pekiyi, neden sosyal bir yelpaze içerisinden muhafazakâr politikaların hedef aldığı kesim öğrencilerdir? Bilindiği üzere 2008 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde patlak veren Mortgage krizinin etkileri küresel bir nitelik kazanmış ve böylece bütün bir dünya ekonomisi ile beraber çeşitli ülke ekonomileri de alt üst olmuştu. Egemenler kemer sıkma politikaları ve sosyal kesintiler gibi stratejileri hayata geçirmelerine rağmen krizin etkilerini hafifletmekte başarılı olamadılar. Ekonomik hayatın tüm alanlarında etkisini gösteren bu sürece paralel olarak, bir yandan da harç zamları artmış, eğitimin ticarileşmesi büyük bir hız kazanmıştı. Krizin kitlelerde yarattığı sefalet ve bu sefaletin kitlelerce kabullenilmeyişi Türkiye de dahil uluslararası alanda pek çok hükümeti kendi politikalarında daha da sağ, muhafazakar ve saldırgan bir yönelişe mecbur bıraktı.

Türkiye’deki mevcut iktidar, elbette uluslararası bağlamından kop(a)mayarak, bu yönelişin temel odaklarından birisini öğrenciler haline getirmek zorunda kaldı. Bunun nedeni açık; çünkü biz öğrenciler, geleceğin işçileri ve işsizleriyiz ve geleceğin işçileri ve işsizleri olarak başkaldırmamız istenmiyor. Bir süredir geleceksizliğimiz ile “barışmamız” ve itaatkarlaşmamızın önünü açabilmek amacıyla hükümet saldırgan bir muhafazakar politikalar silsilesini devreye sokmuş durumda..

“Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” söylevi ile 8 yıllık kesintisiz eğitim süreci yerine 4+4+4’ten oluşan kademeli sistemin getirilmeye çalışılması bu icraatların ürünlerindendir. Yeni kademeli sisteme göre bir öğrenci meslek tercihini artık 4. sınıfta yapmak durumundadır. Böylece çocuklar ömürlerinin sonuna kadar yaptıkları bu bilinçsizce seçime mahkûm kalacaklardır. Kademeli eğitimin taşıdığı bir diğer risk ise, kız öğrencilerin 4 senelik eğitimin ardından okuldan alınabilmesinin olanaklarını bir hayli genişletmesidir. Bu sistemle birlikte çıraklığa başlama yaşı, uluslararası insan hakları sözleşmesine aykırı olarak ortalama 11’e inecektir. Başka bir deyişle, çocuk işçiliği bir hayli yaygınlaşacak ve meşrulaşacaktır. İlk 4 senenin sonundaki sınavlar sebebiyle ise, çocukların 10 yaşından itibaren iş hayatının rekabet koşullarına benzer şartlara atılarak sınav yarışlarına girmeleri, onların daha 2. sınıftayken dershanelere başlamalarına neden olacaktır.

Görüldüğü üzere, krizin yol açtığı ekonomik tahripler ile toplumsal baskının en ağır yükleri genç nesillerin omuzlarına binmek üzeredir, hatta binmiştir. Bu nedenlerle önümüzdeki dönemlerde gençlere ve öğrencilere daha da gerici propagandalar dayatılırsa buna hiç şaşırmayız. Biz devrimci öğrencilerin görevi ise, gerçeği her yerde ve her alanda ifşa ederek bizi bekleyen geleceksizliğimizi ve sermayenin hayatlarımız üzerinde oynadığı kirli oyunları kitlelerin gözleri önünde teşhir etmektir.

Yorumlar kapalıdır.