Saray’ın “yeni normali” ve bizim seçeneğimiz

Saray iktidarı her alanda tel tel dökülüyor. Ekonomiden dış politikaya, eğitimden salgınla mücadeleye Saray’ın yalanlarıyla hayatın gerçekleri arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Tüm bu alanlardaki yıkımın faturasıysa umarsızca emekçilere kesilmeye çalışılıyor.

Ekonomideki enkaz her geçen gün biraz daha fazla büyüyor. Ekonominin uçtuğunu, diğer ülkelerden “pozitif ayrıştığımızı” haykıran Saray yönetimi yeni bir Yeni Ekonomi Programı (YEP) açıkladı. 18 yıldır ülkeyi yöneten ve eskimekten öte çürümüş AKP yönetimi ne kadar çok “yeni” kelimesini kullanırsa, belli ki, o kadar etkili olacağını sanıyor. Damat Bakan YEP’i “yeni dengelenme, yeni normal ve yeni ekonomi” temalarıyla açıkladı. Bugüne kadar hiçbir vaadi tutmayan Damat Bakan “yeni yeni” hayaller pazarlamaya girişti. Örneğin, döviz kuruna ilişkin yeni bir söylem geliştirdi. Çok değil Mart 2019’da, “Birileri Türkiye ekonomisi batacak; dolar 7 lira, 8 lira, 10 lira olacak diye hayal kurdu (…) Çok beklersiniz. Hele hele seçimden sonra daha da çok beklersiniz” şeklinde açıklamalar yapıyordu. Doların 8 TL’ye yaklaştığı sırada ise, “Döviz kuru benim için önemli değil, oraya hiç bakmıyorum (…) Kur meselesinden göreceksiniz, en kârlı çıkan biz olacağız, çünkü artık kurun kontrolü bizim elimizde” diyor. Bu da dövizin “yeni dengelenmesi” ve “yeni normali” olsa gerek.

450 milyar dış borcu olan, gıdadan petrol ürünlerine her kalemde ithalat yapılan, ihracata dönük üretim için dışarıdan gelen ara mallara bağımlı bir ülkede, kur yükselişinin ne anlama geldiğini hepimiz gündelik hayatlarımızda fazlasıyla hissediyoruz. Bakan’ın konuşmasının yankıları kulağımızdan henüz gitmemişken elektriğe yüzde 5 zam yapıldığının duyurulması bu “yeni normalin” basit bir örneği oldu. TL’nin erimesi, hayat pahalılığı, işsizlik, tüm bu alanlarda yaratılan yıkım gaddarca emekçi kesimlere havale ediliyor. Durum yalnızca bununla da sınırlı değil. Damat Bakan’ın “yeni ekonomisi” daha esnek çalışma koşullarıyla işsizliğin azaltılmasını hedefliyor. Yani kıdem tazminatının kaldırıldığı, işten atmaların daha da kolaylaştığı ve ücretlerin daha da düştüğü bir çalışma düzeni için tüm güçlerini seferber etmeyi planlıyorlar.

Dış politikadaki vahim tablo, Saray’ın ekonomik performansıyla yarışıyor. Doğu Akdeniz’de estirilen savaş rüzgârlarının ardından şimdi Saray tarafından Yunanistan’la masaya oturulacağı ve diyalogdan yana olunduğu açıklanıyor. Benzer hamleler daha önce Suriye ve Libya’da da yapılmıştı. Doğu Akdeniz’de şimdilik dümen diplomasiye kırılırken, Doğu Karabağ üzerinden Ermenistan’a yönelik saldırgan bir politika yükseltiliyor. Diğer damat Bayraktar’ın şirketinin SİHA’larının Ermenistan ordusunu nasıl dağıttığı hükümet medyasınca anlatılıyor. Saray bir yandan milliyetçi histeriyi sürekli olarak canlı tutmaya çalışırken, diğer taraftan hesapsız manevralarıyla hem bölgesel düşmanlıkları körüklüyor hem de sessizce geçiştirilen diplomatik yenilgiler alıyor.

İçeride büyüyen hoşnutsuzluk ise baskı politikalarıyla sindirilmeye çalışılıyor. Trajikomik gerekçelerle HDP’ye dönük düzenlenen son operasyonla, Saray koalisyonu HDP’yi ve aslında tüm muhalefet kesimlerini kriminalize etmeye çalışıyor. Soylu ve Bahçeli Anayasa Mahkemesini tehdit ederek hoşuna gitmeyen tek bir karara dahi iktidarın tahammülü olmadığını gösteriyor. İdam tartışmaları yeniden gündeme getiriliyor. Bütün bu tablo Saray iktidarının sıkışmışlığını ve aczini daha da saldırgan ve diktatoryal politikalarla aşma çabasının göstergeleri.

Bu vahim tablo karşısında emekçiler, ezilen kesimler olarak seçeneksiz değiliz. İlk adım, tüm emek örgütlerinin sınıfın bağımsızlığını ve Saray rejiminden kopuşu eksenine alan en geniş eylem birliğini ve planını hayata geçirmek olmalı. Haklarımız ve geleceğimiz için harekete geçmenin, örgütlenmenin, mücadelenin tam zamanı!

Yorumlar kapalıdır.