Paket, demokratikleşme ve Kürtler

Bu ülkede demokratikleşme deyince akla Kürt halkı ve taleplerinin gelmemesinden daha abes bir şey olabilir mi? Faili meçhuller, baskılar, zorla yerinden etmeler, adını koymakta yıllar boyu tereddüt edilen bir gerçeğe sorun demekte bile zorlananlar… “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır” ile başlayan zoraki bir kabullenmeden sonra adına açılım, çözüm, paket diyerek ambalajlanan -artık “q,w,x” harflerini de kullanarak yeni isimler türetebilirsiniz- bir aldatmacayla daha karşı karşıyayız.

Bir hediye paketi olarak demokrasi

Geçtiğimiz günlerde hiçbir şey yapmamak için her şeyi yapan bir iktidarın bu kez adı “demokrasi paketi” olan güzellemesini dinlemeye koyulduk. Şunu söyleyebiliriz ki, artık en umutlu kesimler açısından bile AKP ve demokrasi kelimelerinin yanyana gelmesi kara komedileri andırıyor.

Gezi direnişinde katledilen 6 insanın hesabını vermeyen; polisin gerçek mühimmat, biber gazı, tazyikli su, plastik mermi kullanımının emrini kendisinin verdiğini söyleyen; 8.000’den fazla kişinin yaralanmasına dair en ufak bir söz dahi etmeyen bir iktidarın hazırladığı demokratikleşme paketinin içeriğini tartışmayı gülünç buluyoruz. Ancak hükümetle çözüm masasına oturan Kürt hareketi ve rejime dair demokratikleşme beklentisi taşıyan Kürt halkına pakette vaadedilenleri, sürecin gidişatı açısından değerlendirmek gerekiyor.

“Anadilde eğitim şeytan işidir”

Pakette özetle iktidar şunu diyor: anadilde eğitim hak değildir; hatta Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun deyimiyle söyleyecek olursak şeytan işidir, parası olan istiyorsa çocuğunu gönderdiği özel okuldan bunu talep edebilir.

Cezaevlerinde tutuklu bulunan binlerce Kürt politikacının siyasete katılabilmesinin en büyük engellerden biri olan TMK’yla ilgili bir düzenleme yapmadık, çünkü halihazırda KCK tutuklularına ek olarak Gezi’ye katılanları da terörist ilan ettik, gazeteciler haddini bilmiyor, bu yasalar bize lazım.

Devletin gözaltına alarak kaybettiklerinin akıbetinin açıklanması ve faillerinin yargılanmasını sağlayacak düzenleme yapmadık. Fakat köy, il ve ilçe isimlerinin Kürtçeye dönük olarak değiştirilmesini öngören yolları açtık. Evet, 600 küsür gündür akıbetini merak ettiğiniz Uludere’ye artık Roboski diyebilirsiniz…

‘Silahları bırakın, yoksa şeytan doldurur’

Bu paket, şu an yapım aşamasında olduğu söylenen ‘demokratik’ anayasanın ilk kırıntılarından biri olarak sunuldu. Oysa paketin koordinatörlüğü Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’na verildi ve Kürt meselesi hala bir güvenlik sorunu olarak görülmekte. Hükümet, Kürt halkının çözümsüzlük süreci karşısında mobilize olmasını engellemek ve PKK’nin teslimiyet çizgisine gelmesini sağlamak amacıyla paket kozunu oynuyor. Örneğin pakette seçim barajının çeşitli formülasyonlarının tartışmaya açılması ve meşru bazı hakların iadesi bunun bir örneği.

Öngörmesi zor değil, paket hamlesini yaklaşan seçimlerle birlikte yeni bir anayasa vaadi izleyecek. Nitekim eşit yurttaşlık başta olmak üzere taleplerinin anayasal güvence altına alınmasını isteyen Kürt halkı için yeni anayasa oldukça önemli bir konu. Ancak AKP’nin demokrasi temalı müsameresi öyle bir hal aldı ki; biraz daha sabredip beklersek oturduğumuz ilçeye metro gelecek, ülkemiz demokratikleşecek tadında. Burhan Kuzu’nun anadil meselesine ilişkin “Bir tek Kürdün anası yok ki, 18 tane etnik grup anasını alıp gelirse ne yapacağız?” lafzı anayasayı yapanların dahi demokrasi makyajını beceremediğini ortaya koyuyor.

Tekrara kaçmak pahasına söyleyecek olursak; en temel burjuva demokratik hakkı bile karşılamaktan aciz bir iktidarla karşı karşıyayız. Oysa demokratik özgürlükler yalnızca siyasal alanla sınırlı bir konu değildir. Gerçek demokrasi emekçilerin ekonomik-sosyal ve diğer haklarının karşılanması ile mümkünken; burada yaşanan bir dönüşüm olmaksızın siyasi haklar güvence altına alınamaz. Dolayısı ile demokrasi sınıfsal bir meseledir, hak ve özgürlükler için sınıfsal mücadele vazgeçilmezdir.

Yorumlar kapalıdır.