Demir yumruktan iktidar

Geçenlerde bir dostumla kahvede sohbet ediyorduk, memleketin halleri üzerine. Dostum birden “Hocam,” dedi, “bu işlerin düzelmesi için bize demir yumruklu bir diktatörlük lazım.” Şaşırdım, “Ama,” dedim, “zaten Tek Adam diktatörlüğü yaşıyoruz, bundan kurtulmak istiyoruz, şimdi yeni bir diktatörlük mü isteyeceğiz?” Meğer dostum başka bir şeyler anlatmak istiyormuş:

“Ülke bir avuç finans ve sermaye sahibinin elinde. Kendilerine sürekli kaynak akıyor. Düşük faizli krediler onlara akıyor, yüzde 7 faizli; ama bir emekçi ihtiyaç kredisi istese yüzde 24 faiz ödemek zorunda. Geçilmeyen yollardan, kullanılmayan hava meydanlarından sürekli dolar tahsil ediyorlar; onu da biz ödüyoruz. Yap-İşlet-Devret yöntemiyle beşli çetelere yağlı ihaleler veriliyor, tabii ihaleler de sahte. Bir hastane yapıp iki hastane parası alıyorlar devletten, yani bizim cebimizden. Şu dolar endeksli mevduat icadı da hükümetin zenginleri daha zengin yapma dolandırıcılığı. Kısaca yoksuldan alıp zengine dağıtıyorlar. Bunu durdurmak gerekir.”

“Tamam,” dedim, “durdurmak gerekir, ama neden bir diktatör ya da diktatörlük?” Dostumda onun da izahı vardı:

“Bütün bu soygunu yapanlar devletin tüm kurumlarına sızmış haldeler. Çeteler, mafya, tarikatlar, silah ve uyuşturucu baronları, yolsuz bürokratlar, kirli politikacılar… Yargı da belli ki bunların denetiminde. Bunların temizlenmesi kolay değil. Beşli çeteyi para ödeyip defetmek olur mu? Bütün soygunlarını geri ödemeliler, mallarına mülklerine el konmalı. Çeteleri, mafyaları, uyuşturucu ağlarını, içine gene çetelerin ve mafyaların sızıp kirletildiği söylenen kolluk kuvvetleriyle yok etmek mümkün mü?”

“Peki, sendikaların önündeki engeller kaldırılsın diyoruz. Asgari ücreti işçi-emekçi örgütleri belirlesin diyoruz. İş saatleri azaltılıp tüm işler tüm çalışan nüfus arasında paylaştırılsın diyoruz. Planlı ekonomi diyoruz. Tüm bankalar tek merkezi kamu bankası altında birleştirilsin diyoruz. Sanayiyi ve tüm büyük işletmeleri işçi denetimi ve yönetimi altına alalım diyoruz. Kısacası emekten yana bir ekonomik sistem kuralım diyoruz. Dış borcu ödemeyip kaynakları emekçiler için harcayalım diyoruz. Buna bankacılar, patronlar, patron örgütleri direnmez mi? Ellerindeki bütün araçlarla karşı koymazlar mı?”

“Kısacası, bütün bunları patronlardan, egemen güçlerden, emperyalizmden kopamayan, zayıf bir iktidar beceremez. Zira müthiş bir enkaz var ortada.” “Peki”, diye sordum, “kim becerir?” “Çelik gibi sağlam bir işçi-emekçi hükümeti becerebilir ancak,” diye yanıtladı.

Ama az önce diktatörlük diyordun? “Tamam,” dedi, “bu sende 12 Eylül diktatörlüğünü veya Tek Adam rejimini çağrıştırıyorsa, madalyonun öbür yüzüyle söyleyeyim: Bir işçi demokrasisi diye adlandırayım o zaman. Tüm emekçiler, yani toplumun yüzde 99’unu oluşturanlar için gerçek bir demokrasi.”

“Tamam,” dedim, “anlaştık.” Tam önümüzde bekleyen tavlaya dönecektim ki, “Dur,” dedi, “gel sohbeti şu yandaki arkadaşlarla sürdürelim.”

Ona da “Tamam,” dedim, “çaylar bizden.”

Yorumlar kapalıdır.