Fransa: Macron’un zayıf Bonapartizmi sallantıda

Fransa’da 19 Haziran’da gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde hemen hemen her anket Cumhurbaşkanı Macron’u bir yenilginin beklediğini tahmin ediyordu ancak onun bir azınlık hükümeti kurmak zorunda kalacağını öngören pek kimse yoktu. Macron 577 sandalyelik mecliste yalnızca 238 sandalye kazanabildi. Başlıca muhalefet partisi ise NUPES koalisyonu (Mélenchon’un Boyun Eğmeyen Fransa hareketi ile Sosyalist Parti, Komünist Parti ve Yeşillerin bir bileşimi) oldu.

Faşist Marine Le Pen’in partisi parlamentoda önemli bir varlık kazandı. Bunun iki sebebi var: emekçi ve yoksul kitlelerin Macron’un kibirli Bonapartizminde cisimleşmiş olan 5. Cumhuriyet rejimine dönük olarak duydukları nefret ve Mélenchon’un Sosyalist Parti ve Yeşiller gibi düzen partileriyle kurmuş olduğu ittifakın ezilenler ile gençlerin güvenini kazanamamış olması.

Seçimlere katılım yüzde 46 seviyesinde kaldı (Fransa için bile düşük bir oran). Öğrenciler ve gençlerin 4’te 3’ünün seçimleri boykot ettiği anlaşılıyor. Bu, Fransa’da bir değişim isteyen ve bunun için mücadele etmeyi göze alabilecek olan emekçi sektörlerin, bunu sandık yoluyla yapmayı tercih etmeyeceklerine işaret ediyor.

Ancak Fransız kapitalizminin krizi bunlarla sınırlı değil: Enflasyon artarken alım gücü düşmeyi sürdürüyor. Resesyon giderek daha fazla güçlenen bir eğilim halini alıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ise bütün bunların ortasında Fransız emperyalizminin Avrupa kıtasına dönük daha rekabetçi ve müdahaleci bir çizgi izlemesini dayatıyor. Ancak bunun önünde iki engel var: Birincisi, bu daha müdahaleci çizginin finanse edilmesi için Fransız ve göçmen işçi sınıfları daha fazla soyulmalılar, ancak bu sosyal güçlerin buna razı olacağına dair hiçbir veri mevcut değil. İkincisi, Fransız emperyalizmi “arka bahçesi” veya “kalesi” olması gereken Afrika’da ve sömürgelerinde, halk seferberlikleri neticesinde darbe üzerine darbe almayı sürdürüyor.

5. Cumhuriyet rejimini, kendi tarihinin en muğlak dönemlerinden biri bekliyor. Parlamento seçimlerinin sonuçları, bu 5 yıllık süreç boyunca Macron Bonapartizminin açıktan bir şekilde sallantıda olacağını garanti altına aldı. Macron’un sağa yaslanarak kurmaya çalışacağı bu hükümetin yaşayacağı krizlerden, sınıflar mücadelesinin ivme kazanması için faydalanmak mümkün olacaktır. Ancak bunu Mélenchon yapamaz, zira nisan ayındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana, Macron’un kendisini hükümete başbakan olarak ataması gerektiğini ileri sürüyor. NUPES’in parlamentoda çoğunluğu sağlamasını da bunun için istiyordu. Mélenchon’un başbakanlık arzusu, önderlik ettiği hareketin reformist doğasının en dolaysız temsillerinden biri olabilir.

Ancak Fransız işçi sınıfı, göçmen emekçiler ve Fransız emperyalizminin altında ezilen sömürge ve yarısömürge halkları, zenginlerin cumhurbaşkanına hizmet etme arzusunda olan bir reformist başbakan adayına değil devrimci bir kopuş programına ihtiyaç duyuyorlar. Sallantıda olan 5. Cumhuriyet rejiminin devrilerek yerini bir işçi emekçi hükümetine bırakıp bırakmayacağını bu ihtiyaca verilecek yanıtlar belirleyecek.

Yorumlar kapalıdır.