Mesleki Liseleri’ne dönük yeni bir saldırı paketi

Türkiye’de yaşanan siyasal ekonomik krizin derinleşiyor oluşuyla birlikte burjuvazinin krizden çıkış reçetelerinin bizler üzerindeki yıkıcı etkileri de sürekli olarak artmakta. Tüm bu politikaların eğitim ayağına baktığımızda da durumun pek farklı olmadığını anlayabiliyoruz. Öyle ki her yeni karar gençlik üzerindeki somut basıncı şiddetlendiriyor. Eğitim sisteminin neo-liberal gerçeklerine baktığımızda, bir adım ileriye iki adım geriye giden bir eğilimle karşılaşıyoruz.

Eğitim politikalarının en önemli ayaklarından birini oluşturan meslek liselerinin durumu da benzer bir karaktere sahip. Zira zaten yoğun emek-gücü sömürüsünün ve ucuz iş gücü elde edebilmenin temelini oluşturan bu liseler, son dönemde artan neo-liberal saldırı politikalarıyla birlikte bir takım değişiklikler ile karşılaşacak. Meslek liselerinin, eğitimin genel sektörleri içindeki rolünün giderek ağırlık kazanıyor oluşundan da anlaşılacağı üzere, bu liseler sermayenin odak noktalarından biri olmayı sürdürüyor. Geçtiğimiz aylarda Resmi Gazetede yayınlanmış olan “2014-2018 Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi” ise bu politikaların işçi gençlik düşmanı niteliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Sömürünün strateji belgesi

Söz konusu belgenin öngördüğü birkaç yapısal değişiklik var. Misal, sermayedarların meslek liseleri yönetiminde söz sahibi olması ve bununla birlikte başta ders programları, staj saatleri, staj yerleri ve benzerleri üzerinde tam yetkilendirme ve karar mekanizmalarının hepsinde hükümet-sermaye işbirliğinin arttırılması gibi. Bu yapısal dönüşümler, meslek liseli öğrencilerin aynı zamanda esnek ve güvencesiz çalışmaya mahkûm işçiler ile bir olacağını söylüyor.

Buna ek olarak, performansa dayalı yeni bir sınav sisteminin de temelleri atılmış durumda. Anlaşılan kapitalist şirketlerin kâr oranları yükseltilmeden, liseden mezun olmanın olanakları yok ediliyor! Meslek liselerinin teknik açıdan yetersiz olduğu aşikâr. Bu teknik yetersizliğin çözümü için öne sürülen neo-liberal öneriler ise, atölyelerdeki sömürü ilişkilerini derinleştirmeyi ve ücretsiz çalışmayı öngörüyor.

Bu saldırı belgesinin, mesleki ve teknik eğitimin iyileştirilmesi adı altında uygulamaya konmasını istediği planlar, aslında kapitalist sömürünün üretimini ve yeniden üretimini sağlamayı amaçlıyor. Bu planlar incelendiğinde, aslında öğrenciler için en ufak bir iyileştirmenin olmadığı görülecektir. Asıl amaç, burjuvazinin krizden çıkış için işçi gençliğe dayatması gereken zehir reçetelerin hayata geçirilmesidir. Eğitim alanında oldukça etkin olan Koç, Sabancı gibi kapitalist şirketlerin strateji belgesinden büyük bir memnuniyetle söz ediyor oluşları boşuna değil. Zira bu memnuniyetin kaynağı, okulların yönetiminde söz sahibi olmaktan ve meslek liseli gençleri her anlamda kontrol edebiliyor olmaktan doğuyor.

Öte yandan, metnin hazırlık sürecinde yer alan bileşenlere baktığımızda, hepsinin patron örgütleri olduğunu görüyoruz. Meslek lisesi öğrencileri, ne metin hazırlanırken ne de kabul edilirken, hiçbir şekilde temsil edilmemişler. Tam da bu nedenle, bir mücadele hattına duyulan ihtiyaç, oldukça yakıcı hale gelmiş durumda.

Nasıl bir mücadele?

Okulda, iş yerinde, stajda; her alanda gençliğin hayatta kalma şartlarının günden güne kötüye gidiyor oluşu, geleceğimize saldıran politikaların dolaysız bir sonucu. Egemen sınıfların ve onların temsilcilerinin, önümüze koyduğu seçenekler açık ve net; geleceksizlik, işsizlik, yoksulluk ve hayatlarımız üzerinde herhangi bir söz söyleme hakkına sahip olamayışımız.

Pekiyi ne yapmalı? Karşımızdaki güçler gibi örgütlü durmalı. Patronlardan daha iyi yönetebileceğini bildiğimiz işçi sınıfıyla birlikte ortak bir politik hat örmeli ve bu hat doğrultusunda yan yana mücadele etmeli. Bizi ilgilendiren her alanda söz sahibi olanın biz olmamız gerektiğini söyleyerek devrimci alternatifler inşa etmeli. Tüm bunları başarabildiğimiz ölçüde, kendi geleceklerimize tekrar sahip olacağız.

Yorumlar kapalıdır.