Sol ittifaklar neye hizmet etmeli?

En geç 2023 yılı Haziran ayı içerisinde gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde sosyalist hareket içerisinde ittifak tartışmaları uzunca bir süredir gündemin temel maddelerinden birini oluşturmaktaydı. İlk olarak 21 Ağustos tarihinde TKP, Sol Parti, TKH ve Devrim Hareketi “Sosyalist Güç Birliği”ni (SGB) kurduklarını ilan etti. Ardından, 25 Ağustos tarihinde ise HDP, TİP, EMEP, EHP, TÖP ve SMF “Emek ve Özgürlük İttifakı” (EÖİ) çatısı altında bir birliktelik oluşturduklarını ilan ettiler ve 24 Eylül günü EÖİ’nin programını ve yol haritasını duyurdular.

Türkiye’nin içerisinden geçmekte olduğu çoklu kriz ortamında, sınıflar mücadelesinin Cumhur ve Millet İttifakları gibi iki burjuva kamp arasında sıkıştırılma gayreti karşısında, bu kamplardan bağımsız, sosyalist hareketin ve emek örgütlerinin öncülüğünde bir siyasi alternatifin aciliyetini uzunca bir süredir vurguluyoruz. Buradan hareketle hem SGB hem de EÖİ’nin kendilerini ilan etmiş olmalarını önemsiyoruz. Keza biz, böylesi bir ihtiyacın aciliyetini dile getirirken, eşzamanlı olarak böylesi bir birlikteliğin nasıl bir programatik yaklaşım ve eylem planı ile oluşturulması gerekliliğine dair de tartışmalara katkılar sunduk, sunmaya da devam edeceğiz.

Bu noktada cevaplamamız gereken en temel soru, belki de sosyalist hareket içerisinde oluşturulan ittifakların neye hizmet etmesi gerektiği. Keza, bu soruya verilecek cevap, aslında o ittifakın programatik düzlemine, olası yol haritasına ve kitleleri kapsayıcılığına da ışık tutmak için elzem.

Türkiye emekçi halkları, Tek Adam rejiminin yaratmış olduğu ekonomik, demokratik ve sosyal enkazla yaşamaya mecbur bırakılırken, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte Cumhur İttifakı açıklamaya başladığı vaatlerle (EYT, konut ve enerji projeleri vb.) birlikte, kaybetmiş olduğu gündemi belirleme özelliğini yeniden ele geçirip inisiyatifi ele alma gayretinde.

Öte yandan restorasyoncu Millet İttifakı ise, en saf haliyle, neredeyse tüm sorunlarının çözümü için sandığı işaret ederken kitlelerin hakları için mücadele edip örgütlenme dürtülerine ket vurarak, adayının kim olacağı tartışmasını yapmakta.

Böylesi bir tabloda, bizce, sosyalist hareketin oluşturacağı bir ittifakın kitlelere sunması gereken en kritik husus ise rejimden ve kapitalizmden kopuş perspektifi olmak durumunda. Sınıf bağımsızlığı temelinde sol ittifaklar, cumhurbaşkanlığı adaylığı da dahil olmak üzere, burjuva kamplardan kendilerini net bir biçimde ayırmalı. Ve yine bu eksende, acil talepler temelinde, bir çıkış yolu arayan kitlelere onları seferber edebilecek bir eylem planı sunmak olmalı.

Rejimden ve kapitalizmden kopuş başlıkları bir arada ele alınmadığı takdirde ise bizleri bekleyen birkaç tehlike mevcut. Bunlardan ilki, Tek Adam rejiminden çıkışın tamamıyla Millet İttifakı’nın iradesine terk edilmesi suretiyle ülkede tüm ezilenlerden yana bir demokrasinin inşa sürecini ertelemek. Bunun sonucunda da ekonomik ve sosyal dönüşümlerin hayata geçirilmesi adına Millet İttifakı’na “soldan basınç” uygulanacak geri bir pozisyona çekilme ihtimali. Ve son olarak da bu iki izleğin bir sonucu olarak, kitlelerde “daha iyi bir kapitalizm mümkün” yanılgısını yaratma potansiyeli.

Tam da bu nedenlerle, sosyalist hareketin oluşturduğu ya da oluşturacağı ittifak girişimlerinde en önemli başlığın, kitlelere yalnızca seçimleri işaret etmeyen, tersine onları acil talepler etrafından bugünden mücadeleye çekebilecek bir eylem planı sunulması gerekliliğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Bu perspektif uyarınca, mevcut sömürü ve baskı düzeninin törpülenmesini değil ondan kopulmasını hedefleyen, günün sonunda Millet İttifakı’nı soldan meşrulaştırmak yerine emeğin bağımsız alternatifini yükselten her girişimi sonuna dek desteklemeyi sürdüreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.