Ekonomide kalıcı faiz ve enflasyon kıskacı

Dünyanın en yüksek faizini veren ülke olarak Türkiye’nin 2025 bütçesi, faiz giderleri nedeniyle alarm veriyor. İlk 6 ay bütçe açığı 980,5 milyar TL olarak gerçekleşti. Oysa yıl başında bütçe hedefindeki açık ilk 6 ay için 245 milyar TL olarak öngörülmüştü. Gerçekleşen, hedeflenenin neredeyse dört katı! Peki neden?

Ocak-haziran döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 6 trilyon 579,1 milyar TL, bütçe gelirleri ise 5 trilyon 598,6 milyar TL olarak gerçekleşti. Açık, 980,5 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Faiz dışı bütçe giderleri ise 5 trilyon 467,6 milyar TL ve bu durumda faiz dışı açık değil fazla var diyebiliriz: 131 milyar TL. Buradan bütçe açığındaki aslan payının faiz giderleri olduğunu net olarak söyleyebiliriz.

Bu açık, faiz giderlerini azaltarak değil daha fazla vergi toplayarak kapatılmaya çalışılıyor. Özellikle elektrikli araba sektörünü vuran son ÖTV düzenlemesi tam da bununla ilgili. ÖTV zammının Şimşek tarafından cari açığın kapatılmasına dönük yapıldığı söylense de asıl amacın bütçe olduğu kabak gibi ortada.

Bir diğer vergi artışı ise stopajda gerçekleşti. Stopajın yüzde 15’ten yüzde 17,5’e çıkarılması kararı, bütçe konusunda hükümetin ne denli zorlandığının önemli bir göstergesi. Çünkü alınan bu kararın Türk lirası mevduatlarından çıkma olasılığını artıracağının bilinmesine rağmen uygulamaya geçildi. Hükümet vergiyi artık resmen vakumluyor. Mal ve hizmet alımı geçen yıla göre yüzde 52 arttı. Kurdukları düzene para yetişmiyor desek yanlış olmaz. Emekçilere reva görülen ise kemere bir delik daha açılması. Bu faiz aktarımıyla Türkiye, emperyalist sermayeye daha da bağımlı hale geliyor. Ne de olsa IMF’siz IMF programlarının yegâne hedefi budur! Moodys’in bu politikaları ödüllendirerek ülkenin kredi notunu artırmasına şaşmamak gerekir.

Saldırı hızlanıyor

İşçi sınıfına yönelik saldırı dalgası bitmiş değil. Son sürat devam ediyor. Sınıf ise mücadeleleri parçalı yürütüyor. Sendikalar ve sınıf partileri yekpare bir mücadele hattı ve programı oluşturmaktan çok uzaklar. Üstüne üstlük siyasal demokrasi mücadelesiyle ekonomik mücadeleyi bilinçli olarak ayrı politik düzlemde ele alıyorlar.

Faiz baskısı, üretim kapasite kullanım oranını yüzde 4 azalttı. İşsizlik artışı ve ekonomik daralma enflasyonun yanında kendini hissettirmeye başladı. Mücadele edilmediği sürece çok uzun bir stagflasyon sürecinin başında olabiliriz. İşsizlik oranı haziranda yüzde 9,2’ye yükseldi. Bu, son 11 ayın en yüksek seviyesi. Tüketimin baskılanması, arz talep dengesizliği ve ekonominin durağanlaşması gibi etkiler işsizliği körüklüyor. Hâlâ temel sorun hayat pahalılığı olmaya devam ederken stagflasyonun bir sonucu olarak işsizliği önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağız. İşçi sınıfına dayatılan ya 10 gün aralıksız çalışma ya da işsiz kalma seçeneği sermaye tarafından yaygınlaştırılacaktır. Buna karşılık 6 saat 4 vardiya talebimizi yaygınlaştırmalıyız.

Sanayi daralması arttıkça kârlılıklarını korumak isteyen sermaye enerji, madencilik ve finans gibi alanlara daha fazla kayıyor. Bu nedenle rejim yasalar eliyle tüm kaynakları uluslararası şirketlere ve onların organik ilişkideki yerel temsilcilerine açmakla meşgul. Maden yasası dışında Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi olarak tanıtılan “gayrimenkul sertifikası” ise müteahhitlere kaynak yaratan, emekçilerin mülk sahibi olma olasılığını iyice zorlaştıran ve 2008 ABD Mortgage krizinin bir benzerinin Türkiye’de yaşanmasına olanak tanıyacak bir düzenleme. Konut hakkının finansallaşmasını hedefleyen bu proje, kaynakların fütursuzca yağmalanmasının emlak ayağı olarak görülebilir.

Toplumsal mücadelenin parçalı yapısının de verdiği güvenle Türkiye’de uygulanan saldırı dalgasında bu yaz gaza basılmış durumda. İşsizlikle beraber enflasyon ile terbiye edilen emekçiler artık temel ihtiyaçları bile borçlanarak karşılama noktasına geldi. Temmuz zammı yapılmadı. Ocak zammı ise yine beklenen enflasyona göre yapılacak. Bu, yüzde 12’lik bir zam anlamına gelir. Emperyalizme daha fazla bağımlı hale gelen ülkede kalıcı faiz ve enflasyona mahkûm edilen ise sadece emekçiler. Birleşik bir mücadele hattının kurulabilmesi için daha ne olması gerekiyor?

Yorumlar kapalıdır.