Görkem Duru ile Filistin ve Küresel Sumud Filosu üzerine söyleşi

Gazete Nisan olarak, İşçi Demokrasisi Partisi Merkez Komite, İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Yürütme Kurulu üyesi ve Küresel Sumud Filosu gönüllüsü Görkem Duru ile Gazze’deki soykırım ikinci yılını doldururken Filistin mücadelesini, emperyalizmin ve kapitalist hükümetlerin ikiyüzlü politikalarını, uluslararası dayanışmayı ve Küresel Sumud Filosu’nu konuştuk.

Gazete Nisan: Gazze’de Siyonist devletin soykırımı neredeyse iki yılı geride bıraktı. Son iki yılı politik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu dönemde belirleyici kırılma anları nelerdi?

Görkem Duru: Dünya kamuoyunun gözleri önünde iki yıldır canlı canlı bir soykırıma tanıklık ediyoruz. Siyonist – Nazi devleti İsrail’in kuruluşu Filistin halkının sürgünü, katli ve topraklarının işgali üzerine bina edilmiş durumda. Ancak 7 Ekim 2023’ten bu yana niteliksel olarak daha ağır bir durumla karşı karşıyayız. Nakba’dan Karitha’ya diye adlandırabileceğimiz bir süreç bu, yani felaketten soykırıma. Netanyahu hükümeti Gazze’yi yerle bir etme planını fütursuzca dillendirmekten bir beis duymadığı gibi Gazze’den sonra hedefinin Batı Şeria olduğunu da söylemekten çekinmiyor.

Ancak bu iki yıllık sürece baktığımızda temel belirleyenlerden bir tanesinin de Filistin halkının onurlu direnişi olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Siyonist devletin hedeflerine ulaşamamasının temel belirleyeni bu. Ve aşırı sağcı Netanyahu hükümeti hedeflerine ulaşamadıkça “en iyi savunma saldırıdır” düşüncesiyle her seferinde Gazze üzerindeki katliamlarını artırıyor. Ayrıca tüm bu süreç Siyonist rejim içerisinde de politik krizlerin derinleşmesinin emarelerini de açığa çıkarttı. Kendisini bu krizden çıkartmanın bir yolu olarak da Netanyahu’nun sürekli olarak savaşı genişletmesine, Lübnan, Yemen, Suriye ve İran’a yönelik saldırılar düzenlemesine ve bu yolla iktidarını konsolide etme çabasına tanıklık ettik.

Bugüne geldiğimizdeyse soykırımın, ablukanın, işgalin ulaştığı boyut karşısında Filistin halkıyla dayanışmanın uluslararası ölçekteki kitleselliği önemli bir etki yaratıyor. Emperyalizmin ve kapitalist hükümetlerin ikiyüzlü politikalarına rağmen bu seferberlikler Siyonist devletin kurulduğu günden bu yana ilk defa bu denli izole olmasının yolunu aralıyor.

Gazete Nisan: Uluslararası destek, dayanışma ve görünürlük açısından bu süre boyunca ne ölçüde mesafe alınabildi? Nerelerde eksikler oldu?

Görkem Duru: 7 Ekim 2023’ten bu yana hemen her kıtada ve birçok ülkede Filistin mücadelesiyle dayanışma için kitlesel seferberliklerin sayısında, örgütlenen kampanyalarda oldukça önemli bir yükseliş mevcut ve bu da aslında geçtiğimiz iki yılın belirleyici unsurlarından bir tanesi. İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) olarak Türkiye’de, biz de bu süreçte birçok kampanyanın, seferberliğin içerisinde yer aldık. Keza bileşeni olduğumuz Filistin Eylem Komitesi olarak birçok kampanyanın örgütlenmesine öncülük ettik. Yine enternasyonalimiz, İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak uluslararası arenada da bu seferberliğin içerisindeyiz ve olmaya da devam edeceğiz. Çünkü Filistin şu anda dünya sınıflar mücadelesinin belirleyici noktası.

Ancak tüm bu seferberliklerde, son bir ayı dışarıda bırakırsak – bunu ayrıca konuşuruz diye düşünüyorum – kapitalist devletlerin Siyonist devletle askeri, diplomatik, ticari ilişkilerini kesmesi, İsrail’e tam ambargo uygulanması gibi talepler üzerinden çok ciddi bir mesafe katedilememişti. Burada da asıl belirleyen kitlesellikle örgütlülük arasındaki temel çelişki. Yani kitlelerin sokakları doldurması hükümetler üzerinde baskıyı artırsa da hükümetleri bir tutum almaya zorlayan kırılmayı örgütlülük yaratabiliyor. İşçi sınıfının, sendikaların örgütlü bir şekilde sokağa çıkabilmesi yani. Örneğin İtalya işçi sınıfının 22 Eylül günü üretimden gelen gücünü kullanıp genel greve gitmesi önemli ve geliştirilmesi gereken asıl örnek Filistin mücadelesi adına.

Gazete Nisan: Bugün kitle hareketinin tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Görkem Duru: İtalya örneğini tam da bunun için vermiştim aslında. Hem Siyonist devletin soykırım ve ablukasının ulaştığı boyut hem insani krizin gitgide derinleşmesi hem de 31 Ağustos’ta Küresel Sumud Filosu’nun Barcelona limanından Gazze’ye doğru yola çıkışı kitle hareketinde olumlu anlamda bir kırılma yarattı bence. Biz bu röportajı yaparken Filo Gazze’ye doğru ilerleyişini sürdürüyor ve yola çıkalı tam bir ay oldu. Son bir aydaki seferberliklerin niteliklerine baktığımızda da kapitalist hükümetlerin ikiyüzlü politikalarının teşhiri ve buna karşı mücadelenin ilerletilmesi anlamında belli mevziler kazanılmış gibi görünüyor. İtalya’da genel grev dışında liman işçileri İsrail’e yük taşıyan gemilerin yüklenmesini engelledi, Brezilya’da petrol işçileri sendikası tankerlerin yola çıkışını durdurdu. Yunanistan’da, İspanya’da yine işçiler Siyonist devlete mal taşınmasının önüne geçti. İşçi sınıfı dışında birçok ülkede on binler sokakları doldurdu. 

Aslında tüm bu seferberlikler son dönemde kapitalist hükümetlerin Siyonist devlet karşısında yeterli olmasa da belli pozisyonlar almasını, kısmi yaptırımlar açıklamasının yolunu açtı. İspanya’da Pedro Sanchez ya da İtalya’da aşırı sağcı Meloni hükümetlerinin Küresel Sumud Filosu’ndaki katılımcıların güvenliğini takip etmek adına birer donanma gemisi göndermek zorunda kalması ya da birçok devletin peşi sıra Filistin Devleti’ni tanıma çağrısı yapmaya zorlanmasının bu seferberliklerin bir sonucu olduğunu görmemiz gerekiyor.

Gazete Nisan: “Tanıma” süreci ne anlam ifade ediyor? Bu sadece diplomatik bir mesele mi?

Görkem Duru: Açımlamadan önce iki cümleyle özetlemek isterim. Asıl mevzu Filistin Devleti’nin tanınması değil, Siyonist devletle tüm ilişkilerin kesilmesi ve tam ambargo uygulanması. Bir diğeri, kitle hareketinin emperyalizmin ve kapitalist hükümetlerin demokratik gerici taktiklerine karşı teyakkuzda ve uyanık olması gerekliliği.

Evet, tanınma kararlarının peşi sıra açıklanması kitle hareketinin basıncının bir sonucu. Ama olayı tanınma kararına sıkıştırmaya çalışmak da kapitalizmin bir taktiği. Birincisi, tanınma kararıyla birlikte emperyalizm yeniden “iki devletli çözüm” maskaralığına tutunmaya çalışıyor. Ama şunu açıklıkla söylememiz lazım: Siyonizmin varlığı iki devletli bir çözümün bırakın mümkünlüğünü, dile getirilmesini dahi abesle iştigal kılıyor. Keza geçtiğimiz günlerde basına sızan Trump’ın yeni 21 maddelik Gazze planını da bu zaviyeden ele almak gerekli. Emperyalizm Oslo Anlaşmaları’nın da gerisinde bir “iki devletli çözüm” önerisini gündemde tutmaya çabalıyor. Oslo’nun da gerisinde diyorum çünkü açıktan Filistin halkının kendisini savunma hakkını elinden alan ve Filistinsizleştirilmiş bir Filistin hükümeti öneren bir plan bu.

Tam da bu nedenle demokratik gerici bir taktik olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum tanınma kararlarının. Kitle hareketinin radikalleşmesi hükümetleri bir şey yapmaya zorluyor, aksi takdirde bu seferberliklerin kendi hükümetlerine de dönmesi korkusunu taşıyorlar. Ama yapmak istedikleri şey Siyonist devletle ilişkilerin kesilmesi, ambargo uygulanması ya da Filistin halkının ve topraklarının özgürlüğüne kavuşması değil. Kitlelere ufak da olsa bir şey verip seferberliklerin dizginlenmesini istiyorlar. Siyonizm’e dedikleri de özetle şu aslında: “Soykırım ve ablukanın ulaştığı boyut bizi de zor duruma sokuyor. Biraz dur, geri çekil, kontrolü kaybetmeyelim, kitle hareketini ‘iki devletli çözüm’ önerileriyle dizginleyelim, zaten senin varlığın işgalin devam etmesinin garantörü olacak.”

Bu yüzden de nehirden denize özgür bir Filistin uğruna mücadele eden hepimizin uyanık olması gerekiyor. Konunun Filistin devletinin tanınması değil, Siyonist devletin yıkılması olduğu gerçeğiyle, tüm ilişkilerin kesilmesi, tam ambargo uygulanması talepleriyle mücadeleden bir adım olsun geri atmamak zorundayız.

Gazete Nisan: Filo sürecinin bu mücadeledeki yeri/anlamı nedir? Nasıl örgütlendi? Neyi amaçlıyor?

Görkem Duru: Sondan başlayacak olursak, tam da yukarıda konuştuklarımızdan hareketle, Küresel Sumud Filosu’nun Gazze’ye ulaşıp ulaşamayacağından, Siyonist devletin filoya dönük nasıl bir müdahale çizgisi izleyeceğinden bağımsız olarak, ben filonun bu mücadelenin ilerletilmesindeki yerinin oldukça önemli olduğunu ve tamamlanmamış bilançosunun da bu anlamıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. 31 Ağustos tarihinden bu yana gelişen seferberlikler de bunu kanıtlıyor.

Örgütlenmesine ve taleplerine gelecek olursak. Karşımızda dünya tarihinin en büyük sivil dayanışma filosu hareketi var. 44 ülkeden yüzlerce katılımcı, elliye yakın gemiyle, beraberlerinde insani yardım malzemeleri taşıyarak Gazze’deki ablukayı yıkmaya ve soykırımı sona erdirmeye çalışıyor.

Bildiğiniz üzere Mayıs ve Haziran aylarında da uluslararası kampanyalar örgütlenmişti. Özgürlük Filosu, Küresel Gazze Yürüyüşü, Magrib Sumud Konvoyu, yine Güneydoğu Asya’da örgütlenen Sumud Nusantara gibi. Aslında bu deneyimlerin dersleri ışığında bu organizasyonlar bir koalisyon oluşturmaya çalışarak Küresel Sumud Filosu’nu örgütledi. Bu bakımdan oldukça büyük ve zorlu bir organizasyon. Hem hükümetlerin baskısına hem Siyonizm’in tehditlerine hem de bazen olumsuz hava koşullarına göğüs germeniz gerekiyor. Son kertede İspanya Devleti, Tunus, İtalya ve Yunanistan’dan yola çıkan gemiler şu anda Akdeniz açıklarında ve önümüzdeki 1-2 gün içerisinde Gazze yakınlarına varacaklar.

Böylesi önemli bir uluslararası kampanyanın örgütlenmeye başlamasıyla birlikte biz de hem İDP hem de İUB-DE olarak bu sürecin parçası olmak gerektiğine kanaat getirdik. Arjantin kardeş partimiz Sosyalist Sol’un ulusal milletvekili yoldaşımız Juan Carlos Giordano ve yine Sosyalist Sol’un önderliğinden Ezequiel Peressini yoldaşımız Barcelona’dan kalkan gemilerde yerlerini aldılar. Bense gemilerde yer alamasam da yirmi gün Tunus’ta kalarak yereldeki organizasyona destek oldum, gemilerin hazırlık sürecine ve insani yardım malzemelerinin gemilere yüklenmesine katkı sundum. Öncelikle böylesi bir kampanyanın parçası olmak üçümüz için de bir onur kaynağı.

Ama meselenin bir diğer boyutu, herkesin gemilerde olamayacağı gerçeğinden hareketle karadan filonun desteklenmesi mücadelesinin büyütülmesi. Hepimizin aynı gemide olduğu düşüncesiyle. Şu ana kadar kitle hareketinin bu sınavda önemli adımlar attığını görüyoruz. Şimdi izlememiz gereken 1-2 gün içerisinde Siyonist devletin filoya karşı nasıl bir reaksiyon vereceği. Ve bunun karşısında, yani olası bir saldırı, engelleme girişimi karşısında, Küresel Sumud Filosu’yla dayanışma, ablukayı yıkma, soykırımı sona erdirme, Siyonist devletle tüm ilişkilerin kesilmesi ve tam ambargo uygulanması talepleriyle seferberlikleri büyütmemiz gerekiyor. Devamındaysa nehirden denize özgür bir Filistin inşa olana dek bu mücadeleyi nasıl daha da ileriye taşıyacağımızı hep birlikte konuşmalıyız.

Yorumlar kapalıdır.