Terörü yaratan kim?

Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) içeriği 2006 yılında genişletildi ve 50 kadar suç daha terör kapsamında değerlendirmeye alındı.

Bayrağı aşağılamaktan, sivil itaatsizliğe; halkı askerliğe karşı soğutmaktan, eylemlerde çıkan olaylarda sorumlu bulunmaya kadar birçok şey terör faaliyeti sayılarak; cezalar ağırlaştırılmış hükümler altında verildi. 2007 yılında çıkarılan diğer bir yasa da Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’dur. Bu kanunla da, polise “dur-vur” şeklinde geniş katletme yetkisi tanınmış, bu tarihten itibaren de, polis kurşunuyla ölen, yaralanan ya da sakat kalan kişi sayısı 63’ü bulmuştur.

Asker-polis rejiminin baskı araçları “terörle mücadele” adı altında bilenerek; toplanma, örgütlenme gibi bütün demokratik hakların kullanımına birçok engel getiriyor ve hakkını aramak isteyenlerin, başta da Kürt halkının önünde baskı ve yıldırma aracı işlevi görüyor. Nitekim ‘taş atan çocuklar’ da, TMK’nın başlıca mağdurlarından. 2005-2009 yılları arasında toplam 1358 çocuk “terör örgütüne yardım ve yataklık” gibi suçlardan soruşturma aldı. Evet, çocuklardan bahsediyoruz. Fakat dünyaya gözlerini açar açmaz, devletin, varlıklarından rahatsız olduğu Kürt çocuklarından bahsediyoruz. Bir çocuk daha geçen günlerde, 17 yıl ceza aldı. Soruyordu; “Ben taş atmadığım halde bu cezayı aldıysam, atmış olsaydım kaç yıl ceza verirlerdi?” diye. Diğeri de, biber gazından etkilenip yere düşmüştü Diyarbakır’da, gözaltına alınmıştı hemen, 16 yaşındaydı, TMK hükümlerince, o da yaşından büyük cezanın kurbanı oldu.

Kısacası devletin hakkını arayan herkesi “terörist” diye etiketlemesi, polisin keyfi silah kullanması ve gözaltında işkence etmesi son derece basit ve yasalarca da meşru. Nitekim DTP’nin kapatılması ardından gelişen protestolarda devletin ve kolluk kuvvetlerinin tutumu bunun bir göstergesi. Dicle Üniversitesi öğrencisi Aydın Erdem çıkan olaylarda polis kurşunuyla infaz edilmiş, yine protestolarda bulunan 12 yaşındaki Aziz Adıyaman 5 polis tarafından öldüresiye dövülmüştü. Benzer şekilde, 16 yaşındaki Hamza Kılıç ise, eyleme katıldığı gerekçesiyle, sağ kol ve ayağı felçli olmasına rağmen işkence görmüştü.

Kısacası devlet, kolluk güçlerine geniş katletme yetkisi tanımaktadır. İşte bu yüzden, sesinizi çıkarttığınız anda bu ülkede terörist (!) olmanız her an olasıdır. O yüzden soruyordu su ve biber gazıyla dağıtılan itfaiye işçileri, ‘Hakkımızı aramaya geldik, biz terörist miyiz?’ diye.

Hâlbuki bu terörü yaratan kim? Çocuk yaştan itibaren baskı gören, yok sayılan Kürt halkı mı? Ekmekleri için mücadele eden Tekel, İtfaiye ve belediye işçileri mi? Kim? Bu terörü yaratan ve her gün bunu bu topraklara yeniden ekip, besleyip, büyütenin en küçük hak ve özgürlük arayışına dahi tahammül göstermeyenler olduğu açıktır.

Yüzlerce çocuk hala adaleti arıyor! Kim getirecek bu adaleti? Onları gözaltına alan, tutuklayan, onlarca yılla yargılayan burjuva devlet mi? Sadece kendine Müslüman olan hükümet mi?

Açık ki adalet bizatihi bu adaletsizliğin mağdurları tarafından; yani bizler, işçiler, emekçiler, Kürt halkı ve bu sistemin tüm ezilen ve sömürülenleri tarafından sağlanabilir. Bizler ellerimizle bu adil ve eşit hayatı inşa edebiliriz.

Yazan: Dicle Nadin, 26 Aralık 2009

Yorumlar kapalıdır.