Aile Zirvesi’ndeki kutsallık örtüsünü çekelim!

BM tarafından düzenlenen 5. Dünya Aile zirvesi, 4-7 Aralık tarihleri arasında, İstanbul’da gerçekleşti. 2004 yılından bu yana düzenlenen zirve, BM’nin ‘bin yıllık kalkınma hedefleri’ni aileler aracılığıyla gerçekleştirmeyi planlıyor.

Bu yılın konusu, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi” idi. Başbakan bu zirvede, kalkınmanın, kadınların “en az üç çocuk” doğurmasıyla mümkün olabileceğini söyledi.

Bu kimin kalkınması?

Kadını bir özne olarak görmekten imtina eden burjuvazi, onu çocuk doğuran bir makine, işlerini eksiksiz yapan bir ev kadını, fedakâr eş ve anne, uysal bir işçi olarak kurguluyor. Ve şimdi ondan beklenen ise; ülkeyi kalkındırması! Kapitalizmde kalkınma diye addedilen, esasında patronların daha fazla zenginleşmesidir ve bu durumda kadından başka bir rol istenmesi de beklenemezdi. Ülkelerin kalkınmadaki “motor gücü” olarak görülen kadın; kriz sonrası Türkiye’de de uygulanan mikrokredi kampanyası ile, yani yoksul kadınlara kredi vererek “kadın girişimci” yaratılması, büyük firmaların eve iş verme sistemlerini yaygınlaştırılmasıyla kadının kalkınmadaki rolünün göstergeleri olmuştur.

Evinin kadını, çocuklarının anası!

Zirvenin kadını daha etkin “kullanmak” amacıyla, aileye odaklanması manidardır. Çünkü kriz sonrası, kemer sıkma politikalarına dayanabilmek amaçlı evin içinde daha fazla emek harcayan, tasarruf etmenin asli sorumlusu olan, işini kaybeden kocalarından şiddet gören yine kadınlar. Aile, sömürüye dayanma kalkanı, bu dayanıklılığı da kadın sağlıyor.

Başbakan yine bu zirvede, “Çocukların eğitimini yalnızca okullar değil; anneler vermelidir.” dedi. İşte güçlü toplumun, uysal işçilerinin yetiştirildiği yer: aile! Yetiştiren ise, anne. Çünkü ailede kadına; eşine ve çocuklarına hizmet etmek için var olduğu öğretilir. Çocukları sisteme hazırlayan ilk eğitimi anneler verir, böylelikle Başbakan’ın sözlerinin arkasında yatanı anlayamayacak binlerce çocuk yetişecektir.

Kadın aileyle anılır, çünkü onun asli işi ailesine bakmaktır. Böylelikle çalışmak onun için ev bütçesine katkıdır, mümkünse evden çıkmadan çalışmayı tercih edecektir. Düşük ücretle, güvencesiz ama ailesini ihmal etmeden! İşte kadın bu yüzden ucuz işçidir, işte ‘güçlü aile, güçlü kadın ve refah toplum’ yoksullar için, bu yüzden bir yanılsamadan ibarettir.

Bizim güçlenmemiz ve toplumsal cinsiyet eşitliği burjuvazinin bir derdiyse; ilk önce bunu yasalarla tescil etmelidirler. Eşit işe eşit ücret, çalışabilmek içinse ev yükümüzün üzerimizden alınmasını talep ediyoruz. Bunun için işyerlerimizde kreş olmalı, doğum iznimiz ücretli ve zorunlu ebeveyn iznine dönüşmelidir; ancak bu takdirde toplumsal cinsiyet eşitliği soyut bir istem olmaktan çıkacaktır.

Yazan: Dicle Nadin, 26 Aralık 2009

Yorumlar kapalıdır.