4C yeni çalışma düzeninin adıdır

Gözden kaçan büyük bir gerçek var. 4C’nin sadece özelleştirilmiş ve özelleştirilecek işyerlerindeki işçilerle sınırlı olduğu/kalacağı sanılıyor. Eğer böyle olsaydı işçi sınıfı açısından kayıplar sınırlı, mücadele ve kazanım olanakları daha güçlü olabilirdi. Çünkü saldırı işçi sınıfının küçük bir sektörüne yönelmiş olurdu ve orada bloke edilebilirdi. Oysa gerçek daha farklı. Saldırı tarihsel nitelikte ve dalga dalga tüm emek piyasasına yayılacak boyutta. Kısacası 4C yeni çalışma düzeninin adıdır.

İşçi sınıfı neoliberal ekonomik karşı devrimin 30 yıldır süren saldırılarıyla kazanılmış haklarını birer birer yitirdi. Bu sürecin en kritik iki unsurundan biri taşeronlaştırma diğeri de esnekleştirme oldu. Her ikisinin de en kritik ortak özelliği emeğin örgütlenmesini zorlaştırması, diğer bir ifadeyle sınıfın birliğini sağlayan/doğuran üretim ortamını değiştirmesidir.

Son dünya ekonomik kriziyle birlikte sermaye cephesi –aynı zamanda krizin aşılmasının bir yöntemi olarak- özünde taşeronlaştırma ve esnekleştirmeye dayalı bu yeni çalışma düzenine yasallık kazandırmaya başladı. Bu yeni çalışma düzeninin en açık ifadesi iş güvencesinden yoksunluk ve sürekli şekilde belirsiz geçici çalışma statüsüne mahkumiyettir.

Bu yeni çalışma düzeninde işçiler, birey olarak kazanılmış hak edinemeyeceği gibi –kıdem tazminatı, yıllık izin vb- sınıf olarak da siyasi ve toplumsal açıdan tamamen edilgen bir role itilecektir. Emeklilik yaşının 65’e çıkarılmasına rağmen –ki girmenin stratejik hedef sayıldığı AB’nin birçok ülkesinde 70 yaş geçerli- iş bulmanın 40 yaşından sonra çok zorlaştığı,mevcut koşullarda bu yeni çalışma düzeni iş sınıfının, emekçi yoksul halkların gözden çıkarıldığı bir düzeni de işaret etmektedir.

Diğer yandan bugün adına 4C denilen çalışma düzeni onlarca yıldır kayıt dışı sektörlerin fiili temel çalışma düzenidir. Kayıt dışı sektörlerde sosyal güvenlik yoktur, işçiler ne kadar uzun çalışırlarsa çalışsınlar emeklilik, kıdem tazminatı, ücretli yıllık izin hakkı edinemezler. Bugün çalışıyor olmaları yarın işleri olacağı anlamına gelmez. Mutlak şekilde düşük ve düzensiz ödenen ücretlere mahkûmdurlar. İşte bu 4C’dir. Ve bu barbar çalışma düzeni sadece kırık dökük izbe atölyelerde değil görkemli plazalarda, birçok büyük holdingin içinde de işlemektedir.

Performans adı altında güvencesiz çalışma ortamı genelleşmiştir. Tüm çalışanlara her birinin aynı anda ve tek tek ulaşması imkânsız hedefler verilmekte, iki üç dönem hedeflerini gerçekleştiremeyenler işlerinden atılmaktadır. Kısacası 4C tüm çalışanların yüzde 75’inin fiili çalışma düzeninin adıdır. Bu çalışma düzeni şimdi genel ve yasal çalışma düzeni haline getirilmek isteniyor.

Patronlar “işime yaradığın sürece varsın” düzeni kurmak istiyorlar. AKP hükümeti de üç kez boş ol dediğinde iş akdinin sona ereceği bu yeni düzeni yasallaştırmakla görevli. Bu açıdan 4C aynı zamanda bir pilot uygulama. Ve bu nedenle önünün kesilmesi, yaygınlaşmasının engellenmesi tüm işçi sınıfının geleceğini ilgilendiriyor. Dolayısıyla 4C’yi sadece bu statüde çalışan 17 bin işçiyle, TEKEL işçileriyle ve bekleyen özelleştirmeler gerçekleşirse sayısı 150 bin civarına çıkacak diğer işçilerle sınırlı düşünmemek gerekir. 4C bütün bunları da aşan bir boyuta, niteliğe sahip. Üstelik sorun isminin değişmesinde de değil, doğrudan içeriğinde.

Bu nedenle iş güvencesi hakkını garanti altına alan bir çalışma düzenini temel önemde görüyor ve tüm çalışanlar için iş güvencesi talebinin günümüz mücadelesinin odak noktası olduğunu düşünüyoruz. TEKEL’i tüm işçi sınıfının ortak mücadelesi yapan da budur.

Yorumlar kapalıdır.