35. madde ve rejimin sınırları üzerine

AKP anayasa değişikliği süreciyle demokratikleşmeyi sürdürdüğünü söylerken, bir diğer düzen partisi CHP de boş durmadı; 12 Eylül ile hesaplaşılacaksa Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini değiştirerek işe başlanılabileceğini söyledi ve değişiklik tasarısını sundu.

35. madde nedir?

1961 yılında kabul gören TSK İç Hizmet Kanunu orduya ilişkin tanım, yetki ve görevleri belirtir. 35. madde ise TSK’nın vazifelerinin açıklandığı kısımda yer almaktadır: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.”

Bu madde; 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 “post-modern darbesi” ve 27 Nisan 2007 “e-muhtırası” olaylarının her birinin yasal dayanak noktası olmuştur.

35. madde asker-polis rejiminin kendisini en iyi ortaya koyduğu maddelerden biridir. Bu madde orduya, devleti ve anayasayı “korumak ve kollamak” yetkisi vererek rejimin içerisinde TSK’nın ağırlığını ortaya koymaktadır. Ancak bu, askerin rejim içerisindeki tek dayanağının 35. madde olduğu anlamına gelmez. 35. maddenin kökleri anayasanın değiştirilemez maddelerine kadar gitmektedir. Bu bağlamda, yapılan darbe ve muhtıraların tamamı sadece kanun uyarınca yasal değil, aynı zamanda “anayasal”dır.

CHP’nin değişiklik önerisi: “korumak” mı, “kollamak” mı?

CHP’nin ortaya attığı 35. madde değişikliği önerisi fikri başlangıçta AKP’den dahi destek almış, BDP ise 35. maddenin kaldırılması için tam destek vereceklerini belirtmişti.

Bekleyiş çok sürmedi ve CHP yasa değişikliği teklifini meclise sundu. Öneri şu şekilde: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni parlamenter demokratik sistemin işlerliği çerçevesinde ve Anayasaya bağlı olarak korumaktır”

Değişiklik fikrine ilk elden destek veren AKP, demokratlık yarışında bayrağı yeniyetmelere kaptırma niyetinde olmadığını derhal ortaya koydu. Cemil Çiçek, “kollamak” ibaresinin çıkıp, “koruma”nın yerleşmesini “akıllara ziyan” olarak niteledi ve önerinin mevcut halden dahi daha gerici olduğunu belirtti.

CHP ise, “parlamenter sistemin işlerliği” eklemesinin, darbeleri engelleyecek unsur olarak servis etmekte.

Değişiklik rejimin sınırları içerisinde

Görünen o ki iki tarafın da demokrat görünme yarışında kullandığı silahlar aynı: Söz oyunları!

Öneri ilk okunduğunda parlamentoyu güvece altına aldığı izlenimini yaratıyor. Ancak bu izlenim birazcık tarih bilgisi yahut bir emekçinin güçlü hafızası tarafından derhal darmadağın edilecektir. Çünkü bugüne kadar yapılmış olan darbe ve muhtıraların argümanları, “parlamentonun işleyemez hale gelmesi”, “demokrasiyi rayına oturtmak”, “demokrasiye balans ayarı yapmak”…idi. Bu durumda değişikliğin kendisi darbelere engel olmak şöyle dursun, geçmiştekileri dahi haklı çıkartabilecek durumdadır.

Olasılıklar

CHP’nin bu taktiksel hamlesi, rejime yönelik değil AKP’yi sıkıştırmaya yönelik bir adımdır.

Değişiklik geçse de geçmese de rejim bundan etkilenmeyecektir. Ancak geçmemesi durumunda CHP, AKP’nin samimiyetsizliğini ilan edecektir.

Geçerse de, CHP burjuvaziye ve kitlelere “demokratikleşme” yolunda en az AKP kadar inançlı olduğunu ispatlayacak. Kitleler açısından ise, rejim demokratikleşmiş gibi gösterilerek daha da güçlendirilecektir.

Bu baylar mevzi savaşlarını yapadursunlar. Çürümüş rejimin sopalarını kırma işi biz işçi ve emekçilerin önünde durmaya devam ediyor.

Yazan: Sedat D., 2 Ağustos 2010

Yorumlar kapalıdır.