Fransa – 7 Eylül genel grevi üzerine

Avrupa’da krizin patlak verdiği ilk günlerden itibaren patronlarla yerel ve küresel düzeyde işbirliği içinde çalışan hükümetler, krizin bedelini işçi sınıfına ödetmeye yönelik reformlar yapmaya devam ediyorlar. İşten çıkarmaları arttırmak, çalışma saatlerini dolayısıyla sömürüyü arttırmak, maaşları dondurmak, daha ucuz işgücü arayışıyla fabrikaları Uzakdoğu ve Balkanlara taşımak, kayıt dışı işçileri ve çocukları sigortasız ödemesiz güvencesiz çalıştırmak gibi “kriz önlemleri” alan hükümetlerin şimdiki hedefi de emekliler.

Pek çok ülke, ortalama yaşam süresi uzadı bahanesiyle emeklilik yaşını ve emekli olmak için ödenen primleri arttırmaya yönelik reformlar yapmaya çalışıyor. Emekli olmak için neredeyse 70 yaşına gelmeyi beklemek zorunda kalacak olan emekçiler bu reformları “ölene kadar sömürü reformları” olarak tanımlıyorlar.

Fransa hükümeti de bu reformları gerçekleştirmek için çalışan hükümetler arasında. Emeklilik hakkını elde etme yaşının 60’dan 62’ye, emekliliğin tüm haklarına sahip olma yaşının 65’den 67’ye çıkması en çok tepki çeken maddeler arasında. Bu maddeler işçinin kaç yıldır çalıştığına bakmaksızın uygulanacağından çok ciddi eşitsizlikleri de beraberinde getiriyor. Örneğin 25 yaşından itibaren çalışan işçi de, 18 yaşından itibaren çalışan ve dolayısıyla emekliliği için daha uzun süre ödeme yapmış olan işçi de emeklilik için 62 yaşı bekleyecek. Bunun yanı sıra, 62 yaşında emekli olma hakkını kullananlar emekliliğin tüm haklarından faydalanamayacaklar, tüm haklardan faydalanmayı isteyenler 67 yaşı beklemek zorunda kalacaklar. Düzenli olarak çalışanlar için en temel eşitsizlikler bunlar olurken, reformlardan en çok zarar görenler de elbette düzenli olarak çalışmamış olanlar olacak ki bu da ağırlıklı olarak kadınların mağdur olacağı anlamına geliyor. Tüm bu reformlar yapılırken yapılan işler arasındaki farkların da gözetilmemesi en temel sorunlardan biri. Emeklilik yaşıyla alakalı bu reformların yanı sıra işçilerin emeklilik için yaptığı ödemelerin arttırılması da öngörülüyor. Kısacası, daha uzun yıllar boyunca daha çok ödeme yapacak olan işçiler sonuç olarak daha uzun süre daha ağır koşullarda sömürülecek ve karşılığında da çok ciddi eşitsizliklerle boğuşacaklar.

Fransa’da reform planı ortaya atılalı yaklaşık 10 ay oldu ancak ilk günlerden itibaren toplumsal bir direnişle karşılaşan hükümet temkinli davranmaya karar verdiğinden henüz reformlar yasallaşmış değil. Mart ayındaki ilk grevde ülke genelinde 800 bin, Mayıs ayında yaklaşık 1 milyon ve Haziran ayında da 1 milyon 920 bin eylemci reformlara karşı sokaklara dökülmüştü. Ülke genelinde Eylül başında yapılan bir ankette katılımcıların yüzde 61’i bu direnişi tamamen haklı bulduklarını ifade ettiler. Ülke genelinde böylesine bir oran ile desteklenen ve katılımcıları her gün artan bu direnişin bir dönüm noktası olabileceğine inanan işçiler, özellikle SNCF (demiryolları) işçileri, sendikalara hareketin devamlılığı ve kararlılığı için baskı yapıyorlar. Ancak ülkenin en büyük iki sendikası olan CGT ve CFDT işçilerin acele ettiğini söyleyerek ağırdan almaya devam ediyorlar. Buna karşın işçiler de bu tavır sürerse inisiyatifi ele alıp eylemler düzenleyebileceklerine dair açıklamalar yaptılar. Hatta demiryolu işçileri genel grev için bir gün belirleyip ilan ettiler. Tabandan gelen baskıya dayanamayan sendikalar 7 Eylül günü için genel grev çağrısı yaptılar ancak genel grevi inşa edecek ve kitleselleştirecek ciddi bir çalışma yapmadılar. Buna rağmen grev günü eyleme katılanların sayısı yaklaşık 2 milyon 700 bin idi. Eğitim emekçilerinin yüzde 50, demiryolu işçilerinin yüzde 60, posta çalışanlarının yüzde 45 oranında greve katılımı oldu. Air France da iş yavaşlatarak greve destek verdi.

Bugün, 7 Eylül genel grevini bir başarı olarak değerlendiren işçiler ve bazı sol örgütler bu gücü kaybetmeden yeni eylem planları yapılması gerektiği savunurken, CFDT ve CGT bunun acelecilik olacağını, önce hükümetin ne yapacağını görmek için beklemek gerektiğini savunuyorlar. Bu iki sendikaya karşı çıkan sendikalar (SUD ve FO) mevcut ancak ülkenin en büyük iki sendikasının karşı duruşu direnişi baltalayacak gibi gözüküyor. Bu iki büyük sendikaya bağlı demiryolu işçileri 7 Eylül’ün hemen ardından 16 Eylül’de grev yapacaklarını ve gerekirse bu grevi bir günle sınırlandırmayacaklarını açıkladılar. Demiryolu çalışanlarının grevi ülke genelinde ulaşımı neredeyse işlemez hale getirdiğinden telaşlanan sendikal bürokratlar, işçilere 16 Eylülden vazgeçmelerini öğütlediler ve yeni bir grev günü belirleneceğini söylediler. Şimdi direniştekiler ve direnişe destek verenler nasıl bir yol izleyeceklerine dair sorular soruyorlar. Hareketin devamı nasıl gelmeli? Kitleselleşmek ve daha güçlü bir baskı yaratmak için ne yapılmalı? Bir yanda sendikalardan kopmaya ve inisiyatifi ele almaya hazır işçiler, genel grev çağrısı yapan sol örgütler var, öte yanda 7 Eylül’den beri sesi çıkmayan sendikalar. Halkın desteği böylesine yüksekken, sol örgütlerden genel grev çağrıları yükselirken, mevcut direniş işçilerin inisiyatifi ile kitleselleşebilirse bu süreç yalnızca Fransa işçi sınıfı için değil hepimiz için bir dönüm noktası olabilir. Umudumuz işçilerin sesinin sendikal bürokratlardan yüksek çıkması…

Yorumlar kapalıdır.