İşyerlerinden mektuplar (Ocak 2009)

İşçi Cephesi’nin Ocak 2009 tarihli 1. sayısında yayımlanan okur mektupları:

METAL

Arkadaşlar, ben içinde 4 taşeron şirketin olduğu, reklam panoları üreten bir fabrikada çalışıyorum. 2,5 aydır ücretlerimiz ödenmiyor.

Çoğu kirada oturan işçiler, kış ayında işsiz kalmaktan korktuğundan, sesini çıkartamıyor. Bir yandan da patron, fabrikaya yeni işçi almaya çalışıyor. Ancak şartları öğrenenler, bir gün çalışıp işi bırakıyor…

2,5 ay önce, ücretlerimizin bir kısmını alabilmemiz ancak küçük bir eylem sonucunda oldu. Ücret gaspına karşı aramızda, bir oturma eylemi yapalım fikri dolaşmaya başladı. Taşeronlar sebebiyle bölünmüş olmamıza rağmen, ortak hareket etme kararlılığı oluşturduk.

Eylem günü geldiğinde, çay paydosunda oturma eylemi yapılacağı söylentiler kulaktan kulağa dolaşmaya başladı. Ve saat 3’te çay paydosunda, mola bittiği halde, yerimizden kalkmadık. Eylem, derhal patronun kulağına gitti ve belli ki, patron epey telaşlandı… Patron, hemen yanımıza gelerek, ücretleri neden yatıramadığıyla ilgili bahaneler uydurmaya başladı ve paramızı hemen yatıracağını söyledi. Gerçekten de, ertesi gün, ücretlerin bir kısmını yatırmıştı. Ancak, o günden sonra, patron aynı tutumunu sürdürdü ve ücretlerimizi gasp etmeye devam etti. O gün yaptığımız küçük bir eylemin dahi, patronu o denli telaşlandırması ve birleştiğimizde hakkımızı almamız ise, bizim için önemli bir deneyim oldu. Eğer ücretlerimizin gaspını durdurmak, eve ekmek götürmek istiyorsak, izlenecek yol belli. Birleşmek ve patronu dize getirmek! Ve patron bilmeli ki, sabrımız artık taşmak üzere…

***

Ben oto sanayinde çalışıyorum. Çok ünlü firmalara iş yapıyoruz. Toplam 180 işçi çalışıyoruz. Çoğunluk kadın işçi…

Ücretler 500 ile 650 TL arasında değişiyor. Çevre bölgede oturan işçiler çalıştırıldığı için servis yok. Hiçbir sosyal hakkımız yok. Bir tek bayramlarda yarım kilo çikolata veriliyor (sağ olsunlar!) Zamlar yılda bir veriliyor, yüzde 10 ile 15 arasında değişiyor. Bütün bunlara rağmen baskılar çok yoğun, işyerinde kamera sistemi var. Patron bizi izlemekten zevk alıyor, her an takipteyiz.

Bu yıl zamdan hiçbir haber yok. Kriz öncesi çok yoğun bir şekilde çalışıyorduk. Sabah 8’den akşam 10’a kadar mesai oluyordu. Hatta hafta sonları da mesai oluyordu. Yaklaşık bir aydan beri işler yavaşladı. Bundan dolayı dönüşümlü olarak iki haftalık ücretsiz izine çıkarıldık. Hatta daha sonra izne çıkarılanlara bir kâğıt imzalattıkları söyleniyor. Bu kâğıtların neyi içerdiğini öğrenemedik.

Bir diğer konuda “işten çıkmak isteyen var mı?” soruları. Çıkmak isteyen 10’a yakın işçi oldu. Bu arkadaşlara ihbar verilmedi. Çıkmak isteyenlerin paraya ihtiyaçları vardı. Kredi kartı borçları vardı. Bu tazminatlar onları bir süre rahatlatsa bile daha sonra ne olacaklarını arkadaşlar da bilmiyor.

İzinlerin sonunda bizleri nelerin bekleyeceğini bilmiyoruz. Her işçi işten atılma kaygısı yaşıyor.

***

TEKSTİL

Üretim devam ediyor ve ihracat işleri de dikiliyor. Ama buna rağmen zamlardan hiç bir haber yok.

Patron krizi bahane ederek zam dahi vermeyebilir. Eski işçiler 2000 yılındaki krizde patronun bu durumdan yararlanarak ikramiyeleri kaldırmış olduğunu anlattı.

Patron her krizde bir fırsat yakalıyor. Bu krizde de zamlara göz dikmişe benziyor.

Utanmadan başbakan bu kriz psikolojik diyor. Patronlara göre kriz psikolojik olabilir. Ama çalışanlara göre ise bu kriz hiç de öyle değil. Bu krizin mağdurları emekçiler.

Paramız olsa psikologa gider, bu sorunu çözerdik, ama para da yok! Bu kriz ne psikolojik, ne de teğet geçer.

Gelin hep birlikte el ele verip patronları savunan yöneticileri yerlerinden edelim. (iki işçi)

***

200 işçinin çalıştığı tekstil iç giyim fabrikasında 2 yıldır çalışıyorum. Büyük çoğunluğu kadın işçi, sendika yok. Ücretler 450 ile 650 YTL arasında değişiyor. Her yıl yüzde 10 zam yapılıyor. SSK, yol ve yemeğin dışında hiçbir sosyal hakkımız yok.

Bu gün yaşanan krizle birlikte bizim fabrikada da önce işler yok denecek kadar azaldı. Şimdi ise az sayıda iş geliyor. İşlerin olmaması da işçileri korkutup, kaygılandırıyor. Genel olarak işçilerde işten atılma düşüncesi hâkim. İşçiler işten atılmaktansa, zamsız çalışmaya bile razı. Zaten patronun da canına minnet, kriz gerekçesiyle zamlarla ilgili hiçbir açıklama yok.

Yaşanan krizden yine işçiler etkileniyor, daha çok yoksullaşıyoruz. Patronun sermayesi var. Patron çok kazandığında kârını bizimle paylaşmıyor. Ama kriz gerekçesiyle zararını bize ödetmek istiyor.

Bilinçli ve örgütlü işçilerin sayısı çoğaldıkça patronlar da böyle rahat hareket edemezler.

***

PETROKİMYA

Merhaba arkadaşlar; düşünüyorum da, işsizliğin ve yoksulluğun yükseldiği bu günlerde biz işçi sınıfı ne yapmalıyız? Kapitalist patronların krizini biz mi sırtlayalım?

Evet, ben bu soruyu kendime soruyordum cevabını bulmakta hiç zorlanmadım. Beni zor günümde sırtlamayanı ben niye sırtlayım ki? Bu konuda çalıştığım fabrikada yaşadığım deneyimlerden bazılarını size aktarmak istiyorum.

Şu an çalıştığım fabrikada 6 yıldır çalışıyorum. İlk işe girdiğimde fabrikada 75 kişi çalışıyordu ve fabrikada iki bölüm (enjeksiyon ve kesimhane) vardı. Patron işyerinde 50 kişi ve üstü olduğunda sağlık ve diğer hakları vermemek için Tekirdağ Çerkezköy’de boş bir arsa alıp üstüne göstermelik gece kondu misali bir fabrika kurdu. 49 kişiyi İstanbul’daki merkezde göstererek geri kalan kişileri de Çerkezköy’deki şubede göstererek bizim hakkımız olan sağlık hakkımızı gasp ediyordu. Biz yine bunun karşısında kendi haklarımızı savunmayıp patrona kazandırmaya devam ediyorduk. Tabii ki biz çalışıp patronun parasına para katarken bizim haklarımız daha da gasp edilmeye devam ediliyordu. Biz çakışanların yol parası kaldırıldı. Yakacak parası kaldırıldı. Biz yine hakkımızı aramayıp çalışmaya devam etik. Patron da, Çerkezköy’deki fabrikaya enjeksiyon bölümünü taşıdı. Böylelikle enjeksiyon bölümünü kesimden ayırarak her iki taraftan daha büyük kârlar elde etmek için daha geniş bir alana sahip oldu. Patronun bir fabrikası varken iki fabrikası oldu. Böylece iki taraftan kâr etmeye başladı. Biz çalışanların servisi kaldırıldı ve daha zor şartlarda çalışma koşuları bize dayatıldı.

İlk işe girdiğimde fabrikada ayda ortalama 100 ton hammadde üretiliyordu. Bugün patronun iki fabrikası var. Kesimde ayda 90 ile 120 ton, Çerkezköy’deki enjeksiyonda 80 ile 90 ton arası hammadde üretiliyor. Yani patron eskiden, 100 ton üretirken bugün ortalama 200 tona yaklaşıyor, bire iki katıyor. Buna karşın, patron bize esnek çalışmayı dayattı. Eski işçileri çıkartıp yeni işçiler alarak ikramiyelerden kurtulmak için belirli süreli sözleşmeli işçiler almaya başladı. Ramazanda oruç tutan arkadaşların yemek paralarını kaldırarak yine haklarımızı gasp etti. 100 ton üretirken 75 işçi çalışıyordu, bugün 200 ton üretiyor. İşçi sayısı her iki fabrikada toplam 55 kişi. Biz patrona kazandırdıkça patron bizim sayımızı düşürerek daha az işçiyle daha çok kazanç elde ediyordu. O yüzde 100 kazanırken bize verdiği zam yüzde 5 ile 7 arası değişiyor. Kazanırken bizi sırtlamayan patronları bugün kazanamıyorlar diye niye ben sırtlayayım ki? Biz işçiler bunlara rağmen patronları sırtlayalım mı?

Biz işçiler patronları sırtladıkça onların baskısı hiçbir zaman bitmeyecek. Bu yüzden bizler buna karşı koymak için geç kalmadan birleşmek zorundayız.

Yorumlar kapalıdır.