İşyerlerinden mektuplar (Şubat 2009)

İşçi Cephesi’nin Şubat 2009 tarihli 2. sayısında yayımlanan okur mektupları:

HİZMET

Merhaba; 3000 kişilik bir şirkette çalışıyorum. Bu şirkete başladığımda depoda işbaşı yaptım.

Bu depoda sadece 3 ay çalıştım. 720 YTL maaş ile çalışıyordum. Daha sonra depo taşındı. Depo taşındıktan sonra, işimize devam edebilmemiz için bizi bir temizlik şirketine verdiler. Bu şirkete geçince maaşlarımız 550 YTL’ye düşürüldü. Biz de, bu iş yerinde krizden ötürü mecburiyetten çalışmaya başladık. Bazı arkadaşlarımız da işten ayrıldılar. Bu arkadaşlar şirketten haklarını alabilmek için davacı oldular. Ama haklarını hala alamadılar. Şirket ise, işçilerin üzerine daha çok gidiyor. Şirket biz işçileri kriz ile o kadar çok korkuttu ki, işsiz kalmamak için şirketin istediği her şeyi yapmaya başladık. Ve durum günden güne kötüye gidiyor. Maaşları azalttıkları yetmezmiş gibi, bir de maaşlarımızı 40 günde bir almaya başladık. Pirim ödemeleri durduruldu. Zam almadığımızı eklememe gerek yoktur sanırım! Üstüne üstlük mesai ödemelerimiz de kesildi.

Biz işçiler şirkete taviz verdikçe, durumumuz daha da kötüleşiyor. Hatta bazı arkadaşlarımız, işe gelebilmek için küçük çocuklarını eve kilitleyip, evden çıkmaya başladılar. Bu çocukların başına bir şey gelirse sorumlusu kim olacak? İşçiler mi, yoksa patron mu? Artık patrona taviz vermekten vazgeçmeliyiz. Çünkü bunun bir sonu yok. Krizin faturasını patronlar ödesinler. Çünkü krizi biz ya da evde kilitlediğimiz çocuklarımız yaratmadık. Daha fazla taviz vermemek ve işimizi korumak için, iş yerlerimizde birleşme çalışmalarına şimdiden başladık. En yakın zamanda birlikteliğimizi sizin iş yerinizde kurduğunuz birliktelik ile birleştirmek bizim hedefimiz. Ancak böyle birlik olursak işimizi koruyabiliriz.

***

İLAÇ (KİMYA)

Merhaba arkadaşlar, uzun yıllar tekstil sektöründe çalıştım. Daha sonra sektör değiştirmenin iyi olacağını ve daha iyi olanaklara sahip olabileceğimi düşünerek ilaç sektöründe çalışmaya başladım.

Sektör değiştirmenin ya da işyeri değiştirmenin bir faydasını görmedim. Ama çevremdeki bütün arkadaşlar, işyerlerinden memnun olmadıklarını söylüyor.

Yaklaşık üç aydır kendini kanıtlamış bir ilaç firmasında çalışıyorum. Açıkçası ilk etapta işyerindeki olanakların, maaş, yemek, sigorta açısından diğer çalıştığım tekstil firmalarından farklılığını gördüm. Yani beni etkiledi. Fakat patronların bir şeyler almadan, bir şeyler vermediğini de gördüm.

Patronda oyun çok… Yılbaşından önce akşamları ve hafta sonları mesai ücreti yok dendi. Nedeni ise ocak ayında işçilere verilecek zorunlu izin! Sözüm ona patron ücretsiz izine çıkardığında ücretleri kesmeyecek, mesaileri onun yerine sayacak. Aslında patron işçilerin yüzde 75’lik mesai ücretlerini cebine indirerek işçileri borçlu bırakıyor. Üç hafta izne çıkarıldım. Üç haftanın karşılığı 135 saat yapar. 99 saat mesaim var. Bu hesaba göre 36 saat borcum görülüyor. İzinden dönüşte ödeyebilirsem ödeyeceğim.

***

TEKSTİL

İşten çıkartıldıktan sonra İş ve İşçi Bulma Kurumu’na işsizlik maaşı için başvuruda bulundum. Yaklaşık iki ay önceydi.

Bazı arkadaşlardan asgari ücretin üçte ikisinin maaş olarak verildiğini öğrenmiştim. Buna göre 300 TL civarı bir maaş alma beklentisindeydim. İş Kurumu’na gittiğimde bana maaş ödeme çizelgesinin belirtildiği bir kâğıt verildi.

Maaşımı postaneden alabileceğim söylendi. Çizelgeye baktığımda işsizlik maaşımın benim az olduğunu düşündüğüm 300 TL değil 255 TL olduğunu gördüm. Günlük ücret olarak devlet bana 8 lira 46 kuruş ödeyecek. Bozdur bozdur harca! Bizi işten atan patrona kızıyorduk ama devlet de ondan beter çıktı. İş bulamazsam bu maaş kiramı dahi karşılamıyor. Bu nasıl sosyal adalet, anlayamadım. İşsizlik zor. Krizin yükünü bize yükleyen patron da benim gibi sıkıntı çekiyor mu? Hayır! Peki, bu işsizlikte bu kadar işsiz insan varken, hele de işsizlerin çoğunluğu da genç işsizlerden oluşurken benim gibi orta yaşlardaki insanlar nasıl iş bulacak?

İşimize sahip çıkmalı ve güçlerimizi birleştirmeliyiz. Patronların bizleri pervasızca işten çıkarmalarına ancak bu şekilde engel olabiliriz.

***

METAL

Bir zam dönemi daha geldi, ama bu zam dönemi küresel ekonomik krizin etkilerinin sürdüğü bir döneme denk geldi. Tabi ki içinde bulunduğumuz bu süreç kendiliğinden oluşmadı.

Bu durum patronların bitmek bilmez kâr hırsından dolayı meydana geldi. İşten çıkarmalar, ücretsiz izinler, vergiler, zamlar ve kazanılmış haklarımıza saldırılar hep bu yüzden. Kriz patronlar için bir fırsat! Böylesi dönemlerde saldırılarını pervasızlaştırırlar, çünkü önemli bir bahaneleri var: Kriz!

Örneğin; çalıştığım fabrikada kriz çıktığından bu yana, üretimde herhangi bir aksama olmadı. Sadece satışlarda kısa süreli bir azalma oldu, o da rayına oturdu zaten. Ama bu durum patronu memnun etmiyor. Sürekli kriz var, satış yapamıyoruz diye, sızlanıp duruyor. Şimdi de fabrikada 15 gün ücretsiz izne çıkarılacağız diye bir söylenti yayıldı. Bunun zam dönemine denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. Patron zam vermemek için bu tür yöntemleri deniyor. Patron üretimi durdurmayı göze alamayacağı için bizlere, “arkadaşlar sizin de bildiğiniz gibi kriz var, bizim işler de iyi gitmiyor. Ben sizleri zor durumda bırakmamak için ücretsiz izne çıkarmayacağım ama bu dönem zam yapamayacağım. Bu kararımı anlayışla karşılamanızı temenni ediyorum” şeklinde bir konuşma yapabilir…

Patronun haklarımıza karşı yaptığı bu saldırıları geri püskürtebiliriz. Krizi patronlar yarattı, bedelini de onlar ödesin.

Yorumlar kapalıdır.