Sermaye yıkım, işçiler çözüm diyor! Yıkım mı? Çözüm mü?

“Kriz bitiyor” denirken, artık önümüze sürülen paketlerde kriz sonrası fırsatlar kollanırken, Türkiye ekonomisinin durumu çarpıcı bir veri ile ayyuka çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu TUİK’in 2009’un ilk üç ayını temel alarak yaptığı açıklamaya göre Türkiye ekonomisi geçen yıl aynı döneme göre yüzde 13,8 küçüldü!

Ekonomide tarihi küçülme

Bu tarihî bir oran. Türkiye ekonomisi, 2. Dünya Savaşı sonrası yaşadığı yüzde 15,3’lük düşüşten sonra en büyük daralma ile karşı karşıya.

Anlamı ise açık: Umulanın aksine, Türkiye krizden en çok etkilenen ülkelerden biri. Ve etkinin kısa vadede bertaraf edilemeyeceği ortada.

Çünkü bir ülke ekonomisinin daralması demek, o ülkenin gayrı safi yurtiçi hâsılasında (GSYH) azalma demektir. GSYH de bir ülkede belli bir dönemde üretilen toplam mal ve hizmetleri gösterdiğinden, azalması, üretim faaliyetlerindeki düşüşe işaret eder.

Durumu şöyle de özetleyebiliriz. Kârlarının azalmasından korkan patronlar paralarını ceplerinde tutmaya özen gösteriyor; üretimlerini azaltıyor ve/ya belli sektörlerde üretim alanlarını terk ediyor. Türkiye’den örnek vermek gerekirse, imalat sanayi ve inşaat, ulaştırma ve haberleşme sektörlerinde ciddi daralmalar yaşanıyor. Elbette bu daralmanın karşılığı da yine Türkiye’de tarihî bir boyuta ulaşmış işsizlik olarak karşımıza çıkıyor.

‘Fırsatlar’ ve Fırsatçılar

Öte yandan, bir de bu daralmanın yani dolayısıyla ekonomik krizin kisvesi altında yakalanmaya çalışılan ‘fırsatlar’ var. Hani şu, krizi fırsata çevirmek dedikleri… Bunları da işçi ve emekçiler olarak bizzat yaşadık, yaşıyoruz: Kriz bahanesiyle ücret düşürmeler, prim kesintileri, işten çıkarmalar… Ve bu yolla işten çıkarılan işçiyi aç bırakmak, onun yerine çalışanların da iş yükünü arttırmak kaydıyla umarsızca sürdürülen sömürü… Yanı sıra, sendikasızlaştırma ve güvencesizleştirme süreci!

Teşvik ve İstihdam Paketi

Arkada bıraktığımız 6 paketten sonra şimdi önümüze koyulan ise bir teşvik ve istihdam paketi! Teşvik ettiği biz değiliz, o aşikâr. İstihdamdan kastettiğinden de (geçici, ücretleri hazineden veya işsizlik fonundan karşılanan, stajyer statüsündeyse asgari ücretten düşük ücret alan, özel iş bulma büroları tarafından mal gibi alınıp satılan vb.) hükümetle aynı şeyi anlamadığımızı belirtmekte yarar görüyoruz. Üstelik yaratılan tüm bu kuraldışı piyasayla bile hedeflenen ‘istihdam’ 500 bin! Türkiye’deki işsiz sayısının 7 milyona vardığını söylemek, hükümetin ne kadarını çözüm saydığını göstermesi açısından sanırız yeterli!

Hatırlatmakta fayda var!

Hem işsizliğin hem ekonomik daralmanın gösterdiği Türkiye ekonomisinin resmen resesyonda (ekonomik durgunluk) olduğu. Öte yandan, aylardır çare gibi sunulanlar ortada. Bu aşamada bunu söylemek komik olacak ama görmezden gelenler için bir kez daha tekrarlayalım: Kriz var, teğet falan değil, Türkiye’yi delerek geçti! Masamıza oturdu, ekmeğimizi böldü, işimize el koydu. Ve halen kayda değer hiçbir çözümden bahsedilmiyor! Çünkü bu süreci yönetenlerin hepsi kriz fırsatçıları! Ekonomi kötü bahanesine sarılmış, işçi ve emekçilerin üstüne basarak yükselmeye çalışan fırsatçılar… Patronlar, onların vekilleri, hükümet hepsi bu fırsat karşısında pervane olmuşlar. Kriz var! Ama salt ekonomik değil, krizi yaratanlara fırsatı da yaratan bir politik kriz var!

Mücadele de var!

Bu yüzden patronlar hem suçlu -ama- hem de güçlüler işte! Güçlüler çünkü örgütlüler. Medyada, akademide, hükümette… Başlı başına devletler. Eylemlerde polis, davalarda hâkimler… Yasayan, yürüten ve yargılayan nasılsa hep onlar!

Ve yine bu yüzden, krizin bedelini ödemeye mecbur bırakılanlar, kriz bahanesiyle daha ucuza ve güvencesiz çalıştırılanlar ya da işini kaybedenler de işçi ve emekçiler. Üstelik patronların hem ideolojik hem de fiziksel temelde örgütlülüğü, direkt işçi ve emekçilerin örgütlülüğünü hedef alıyor. Gücü, mücadele birliğinden gelen işçi sınıfı sendikasızlaştırma süreciyle fiilen, sendikal haklarının yetersizliği ile resmen parçalanıyor.

Ancak bu durum, yine de mücadelenin önüne geçemiyor. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda yer hizmetlerinde çalışan işçilerin sendikalaşma mücadeleleri bunun en güncel örneği. Ve sınıfın birliğinin gücüne dair önemli bir hatırlatma. İşçi ve emekçiler olarak, krizin bedelini bize ödetmeye karar verenlere karşı seçeneğimizi ülkemizden ve dünyadan bu türlü kararlı mücadele deneyimleri ışığında örmeliyiz.

Kriz varsa mücadele de var!

Yazan: İşçi Cephesi (1 Temmuz 2009)

Yorumlar kapalıdır.