Soruşturma terörü

Yükseköğretim ticari bir iş kolu haline geldiğinden beri, devletin YÖK ve kolluk güçleri vasıtasıyla üniversite öğrencilerini zapturapt altına alması kolaylaştı. Hak arayan ve tepki gösteren öğrencilere açılan soruşturmalar, eğitim ve barınma hakkının elinden alınması gibi baskılar öğrencilerin susturulması işlevini görüyor.

Bugünlerde Türkiye’nin dört bir yanında öğrenciler, en anlamlı taleplerinde bile yalnız ve suçlu ilan edilmiş durumdalar. Birkaç aydır süratle açılan soruşturmalar, bu durumun nedenleri konusunda bize bir veri sunabilir.

KATÜ’de okullarına gelen İsrail Büyükelçisi Gaby Levy’yi protesto eden 31 öğrenciye soruşturma açıldı; 15 öğrenci de 1 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmakta. Adana’da kaldıkları devlet yurdunda çıkan yemeklerin at eti olmasını protesto eden 18 öğrenciye Çukurova Üniversitesi soruşturma açtı ve bu öğrencilerin yurttan atılmasına karar verildi. Yani yediği yemekten ölmek istemeyen öğrencilerin artık yatacak yerleri yok. Osmangazi Üniversitesi’nde öğrenci belgesinin 5, transkriptin (not çizelgesi) 20 liraya satılmasını protesto eden öğrenciler; Gaziantep Üniversitesi’nde de faşistler tarafından darp edilen öğrenciler soruşturma aldı. Kocaeli Üniversitesi’nde ise 1 aylık süreçte 4 farklı konudan yaklaşık 68 öğrenciye soruşturma açıldı. Gerekçeler ise şöyle, Tekel işçileri ile dayanışmak ve DTP’nin kapatılması protestolarında katledilen üniversite öğrencisi Aydın Erdem için yürüyüş düzenlemek…

Üniversite yönetimleri soruşturma açmakla yetinmiyor; öğrencileri “rehabilite etme” bahanesiyle öğrencilerin ailelerine ‘çocuğunuz bölücülük yapıyor’ diye mektuplar yolluyor. Zaten ailelerimizden iş bulamayacağımız gerekçesiyle yeterince baskı gören bizler, daha fazla yıpratılıp susturulmaya çalışılıyoruz. İşsizliğin sorumlusu olmadığımız gibi, üniversitelerdeki müşteri politikaları da ağzımızı açıp söz söylemedikçe katmerlenerek büyüyecek ve en ufak hakkımızı bile para ile satın almak zorunda kalacağız.

Sorun sadece sözüm ona “gençlik hevesleri” ile tepki gösteren öğrenciye ‘akıllı ol’ uyarısı yapmak değil; bu ikna ve yıldırma politikaları kişiyi daha öğrencilik yıllarında sindirmek ve işçiyken de tepkisiz hale getirmek amaçlı. Bu baskıyı sadece öğrenciler yaşamıyor; Tekel, Esenyurt, İtfaiye direnişlerinde de görüldüğü gibi işçi sınıfının da mağduru olduğu bir baskı bu. Devletin demokratik bir hak olan örgütlenme hakkına tahammülü olmadığı açık.

80’den sonra bir gelenek haline gelen tüm bu baskılara karşı tepkilerimiz bireysel ve anlık olmamalı; sıkıntılarımızı tüm arkadaşlarımıza yaygınlaştırmaya çalışmalıyız. Bir öğrenci belgesinin parayla satılıyor oluşundan ya da okuldaki ziyaretçi yasağından bütün öğrenciler rahatsızdır; fakat bu rahatsızlık kolektif bir tepkiye dönüşmediği takdirde, bir grup bilinçli öğrencinin sınırlı tepkisi önemli olsa da, yalnız ve yalıtık hale gelebilir. Zaten okul yönetimlerinin de istediği bir kesimi soruşturmalarla yalnızlaştırmak, diğer öğrencilere de gözdağı vermektir. Bu yüzden baskılara karşı bütün öğrenci arkadaşlarımıza durumu anlatmaya çalışmalı, soruşturmaların geri çekilmesi ve örgütlenme hakkımız için birlikte hareket etmeliyiz.

Yazan: Dicle Nadin, 26 Ocak 2010

Yorumlar kapalıdır.