Neoliberal politikaların iflası: İşsizlik

Bir ülke düşünün, bu ülkenin en vasıflı kesiminin 3’te 1’i geleceğe güven duymamaktadır. Bu güvensizlik sorunu ilerde nelere yol açacaktır, bunu tahmin edebiliriz. Fakat konumuz bu değil.

Son olarak Mart ayında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yaptığı araştırmaya göre istihdam ve işsizliğe ilişkin rakamları açıkladı. Bu rakamlara göre ülke genelinde tarım dışı işsizlik yüzde 14,5 ve 3 milyon 591 bin kişi işsiz durumda. Çalışma yaşamı içinde yer alan sendikacılara, araştırmacılara ve biz emekçilere göre bu rakamlar çok daha yüksek.

Zira eksik istihdam ve kırsal kesimde dönemsel istihdam koşulları bu rakamlarda dikkate alınmamaktadır. Bu tablo içerisinde özelikle göze çarpan, Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) araştırmalarında yüzde 19, TÜİK’e göre ise yüzde 24,1 olan genç nüfus işsizliğidir.

İş gücüne her yıl yaklaşık 900 bin gencin katıldığı gerçeğini ele alırsak durumun oldukça ciddi olduğunu görmekteyiz. Bu verilere göre 4 kişilik bir ailede en az bir genç işsiz bulunmaktadır. Bunu önlemek için işten atmaların yasaklanması, mevcut işlerin çalışabilen nüfusa bölünmesi ve dağıtılması gerekir; ama bunu dünyanın hiçbir burjuva hükümeti yapmaz, yapamaz. Emekçi kesim için işsizlik büyük bir sorundur, her an işsiz kalmak tehdidine maruz kalır. Belirli oranlarda küçük esnaf açısından da bu durum sorun yaratmaktadır. Çünkü işsizlik sorunu emekçilerin alım gücünü azalttığından bundan en fazla küçük esnaf etkilenir. Ancak kapitalistler için aynı şey geçerli değildir. Onlar bu işsizlik sayesinde daha ucuz emek gücüne emekçileri mahkûm edebilirler.

Engels “Emekçi Sınıfının Durumu” adlı kitabında ücretleri baskılamak, işçileri ve işsizleri kontrol altında tutmak ve onlar arasında yıkıcı bir rekabet yaratmak için kapitalist kesimin işsizlere ihtiyacı olduğundan bahseder. İşçi ile işsiz ve işsiz ile işsiz arasındaki rekabet burjuvazinin proletarya karşısında en keskin silahıdır tespiti bugün de hâlâ geçerliğini korumaktadır. Bugün hâlâ emekçiler pervasız bir sömürü ile açlık sınırının altında çalıştırılmaya devam ediyorlar. Hatta bu işi bile kaybetme korkusu ile yaşatılmaktadırlar.

Bugün kime sorarsanız beğenmiyorum dediği, binlercemizin değiştirmek istediği 12 Eylül Anayasası bile iktidarda bulunan yöneticilerine görev vermiştir. Örnek olarak mevcut Anayasanın 49. maddesinde “devlet çalışanlarının hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye çalışan bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır” der. Ama bu yaşadığımız ülke ve dünyanın hiç bir burjuva hükümeti tarafından göze alınmaz, alınamaz, çünkü bunu yapmaları kârlarından olmaları demektir. O yüzden, TEKEL işçileri başta olmak üzere 30 binden fazla insanı esnek çalıştırmaya ve sonrasında işsizliğe mahkûm eden (4C Yasası) hükümet ve Başbakan, bırakın tedbir almayı tam tersini yapmaktadır. Bu hükümet küresel kapitalizmin taşeronluğuna soyunarak, neoliberal politikaları uygulayarak, özeleştirmelerle işsizlik ordusuna yeni neferler katıyor. Çalışanların hayat seviyesini yükseltmek yerine, tedbirler almak yerine, eğitimde, sağlıkta, yerel yönetimlerde özelleştirme politikaları ile yoksulluk getiriyor. Bunu emekçilerin değil patronların başbakanı olduğu için yapmakta ve işçi sınıfına karşı saldırılarını sürdürmektedir.

İşsizliği önlemenin yöntemlerinden biri tarımı hayvancılığı geliştirmektir. Kırsalda bulunan nüfusa emeğinin karşılığını alacağı ortam yaratırsanız kırdan kente göçü, buna paralel olarak işsizliği de önlemiş olursunuz. Kent varoşlarına yerleştirilen emekçileri oy deposu olarak görüp cemaatlar üzerinden sadaka kültürü yaratarak göçü teşvik etmek ise işsizlik oranını arttırır. Kömür-gıda yardımları, cemaatler vasıtası ile iş bulabilme umudunun aşılanması gibi politikalar insanların sadece gözünü boyamaktadır.

Bugünlerde anayasa değişikliğinden söz edenler önce mevcut anayasanın asgari gereklerini yerine getirmelidirler. Ancak asıl kendisi kapitalizmin neoliberal politikalarını uygulama aracı olan hükümetten emekçiler lehine önlemler beklemek hayalden başka bir şey olmaz.

Esnek çalışma, piyasalaştırma, özelleştirme, sosyal anlayışın terk edilmesi, uluslararası sermaye lehine biçimlendirilen uluslararası anlaşmalar, IMF, Dünya Bankası müdahaleleri için emperyalist kapitalizmin yeni yapılanmasında mevcut hükümet ve devlet yapısı anlayışı bir ihtiyacıdır. Bugün AKP hükümeti ve meclis bu ihtiyaca yanıt vermeye çalışan aracı kurumlardır.

Burada bizim yapacağımız ilk şey kazanılmış haklarımıza sonuna kadar sahip çıkmaktır. Taleplerimizi yüksek sesle dile getirerek, işten çıkartmalara son diyerek, güvenceli iş için mücadele etmeliyiz.

Yazan: Umut Devrim, 25 Nisan 2010

Yorumlar kapalıdır.