Üçüncü köprü cinayettir
Trafik sorununu çözmek için yapılması istenen 3. köprü, sorunu çözmek bir yana, İstanbul’a beraberinde yeni sorunlar getiriyor.
3. köprü trafiğe çözüm olmayacak, aksine kendi trafiğini yaratarak İstanbul’u içinden çıkılmaz bir trafiğe mahkûm edecek. Yeni köprü ile araç trafiği daha da artacak ancak taşınan yolcu sayısında önemli bir artış olmayacaktır. Zaten her köprü yapımı bir sonrakini de gerektiriyor ve yeni karayolları açmak insanları özel araç kullanımına teşvik ediyor.
Peki, bu durumda kimler kazanıyor? Petrol şirketleri ve otomobil sanayisi! Bunun yanı sıra İstanbul’da toprak rantı üzerinden önemli bir sermaye birikimi sağlanıyor. Arsa vurguncuları daha köprü güzergahı açıklanmadan ortalığı karıştırıyor, nedense doğru tahmin edilen güzergah üzerindeki arsaların fiyatları fırlıyor ve şehrin kuzeyinde arsa kapatma yarışı hızla devam ediyor. Köprünün yapım aşamasında inşaat şirketlerine ödenecek milyarlarca dolar da cabası.
Hani 3. Köprü cinayetti?
Kendi belediye başkanlığı döneminde “3. köprü cinayettir!” diyen Tayyip Erdoğan’ın şimdi bu köprü yapımına neden bu kadar istekli olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Her köprü yapımında İstanbul’un kentsel yapısında ciddi değişimler yaşanıyor ve 3. köprünün yapılmasıyla İstanbul kuzeye doğru yayılacak. Bu da korumamız gereken kuzey ormanlarının ve su havzalarının yok olması anlamına geliyor. Çevre ve bağlantı yolları ile Belgrad Ormanı büyüklüğünde ormanlık alan ve bir o kadar da tarım alanı talan ediliyor. Ayrıca bu alanların yapılaşması, gerekli altyapının oluşturulması büyük maliyetlere neden olacak. Bu maliyetler ise yine biz işçi ve emekçilerin cebinden çıkacak.
İstanbul’un ulaşım sorunlarını yeni köprüler çözmeyecektir. Ulaşım sorununda taşıta değil, insana öncelik veren yaklaşım istiyoruz. Yeni karayolları değil, yolcu taşıma kapasitesi yüksek raylı sistem ve metronun yaygınlaştırılmasını istiyoruz. Sermayenin değil, İstanbul halkının çıkarlarını gözeten, doğal ve tarihi dokuya zarar vermeyen bir planlamanın hayata geçirilmesini istiyoruz. Yani bu ortak taleplerimiz çerçevesinde ya yaşanabilir bir kent yaratacağız ya da köprüler ve tüp geçitlerle dolu bir kentte yaşamak zorunda kalacağız.
Yazan: Dilçem Sarin, 1 Temmuz 2010
Yorumlar kapalıdır.