AKP modeli ekonomik büyüme kime hizmet ediyor?

Önümüzde bir Türkiye tablosu var. Hep birlikte karşısına geçip şu tabloya bir bakalım! Deniyor ki Türkiye Çin’den sonra dünyada ekonomisi en hızlı büyüyen ikinci ülkedir. Üst üste ihracat rekorları kırmaktadır. Kişi başına gelirini son on yılda üç kat arttırmıştır. Çok güzel! Lakin buna mukabil Türkiye’nin dış borcu da son on yılda üç kat arttı. İthalat yani aldığı sattığının çok çok üstünde gerçekleşti. İşsizlik, büyüdüğü söylenen ekonomiye rağmen, azalmadı. Kayıt dışı ekonomi ve istihdamda anlamlı bir gelişme sağlanmadı. Özelleştirmeler yoluyla kamu iktisadi kuruluşlarının neredeyse tamamı satıldı ve/veya kapatıldı. Bu kuruluşlarda çalışan yüz binlerce işçi zorla emekli edildi, işsiz kaldı ya da hak ve ücret kayıplarıyla güvencesiz çalışmaya mahkûm edildi. Devlet ve belediye elinde kalan tüm mal ve hizmetler paralı hale getirildi. Emeklilik yaşının kademeli olarak 65’e çıkarılmasına karar verildi. İş yasası işçiler aleyhine değiştirildi. Çalışma şart ve koşulları, hak ve ücretler esnekleştirme adı altında tamamen sermaye lehine düzenlendi. Taşeron çalışma daha da yaygınlaştırıldı. İşçiyi tamamen korumasız kılan özel istihdam büroları devreye sokuldu. Kıdem tazminatının 2012 yılında bir fona devredilmesi ve bölgesel asgari ücret uygulaması gündemde. AKP hükümeti “güvenceli esneklik” adıyla sürdürdüğü bu emek karşıtı politikaları Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ve Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı düzenlemeleriyle sendika, grev, toplu sözleşme gibi en temel işçi haklarına kadar yaygınlaştırma peşinde…

Dolayısıyla patronlar ve AKP hükümeti her ne kadar bir Türkiye ekonomik mucizesinden bahsetse de gerçek, emekçiler üzerinde yaratılan kıyım ve ortaya çıkan sosyal enkazdır. Buna rağmen sürekli ekonomik büyümeyi önplana çıkarmak yanlı ve kasıtlı bir politikadır. Açıktır ki bir şeyin başarısı getiri ve götürüsüyle birlikte ele alınmak zorundadır. Sosyal hakları iyileştirmeyen, ücretleri yükseltmeyen, çalışma şart ve koşullarını insanileştirmeyen, istihdamı arttırmayan, işsizliği azaltmayan bir ekonomik büyüme en nihayetinde sadece patronların daha da zenginleşmesine hizmet edecektir, etmektedir. Mesele oburca ekonomik büyümede değil -doğayı ve insanı gözeten- büyümenin kazanımlarının adil ve eşit toplumsal paylaşımını sağlamaktadır. Lakin AKP hükümetinin buna ne niyeti vardır, ne de sınıfsal çıkarları buna izin verir.

Ucuz emek gücü!

AKP hükümeti borçla büyüyen, kazandığından fazlasını harcayan, gelir-gider dengesi bozuk, milyonlarca işçi ve emekçinin geleceğini ipotek eden neoliberal bir politika izliyor. AKP politikalarıyla sağlanan bu ekonomik büyüme; yüksek vergi, düşük maaş, ağır çalışma koşulları, iş ve sosyal güvenceden yoksunlaştırma ve sosyal hakların parçalanmasıyla sağlanmış bir büyümedir!

Pekiyi, AKP hükümeti ne yapmak istiyor? Türkiye’yi dünyanın ucuz emek gücü cenneti yapmak istiyor! Neden? Patronlar dünya pazarlarında daha fazla söz ve pay sahibi olsun, güç ve para kazansın diye. Tabii bunun için patronların dünyaya sattıkları mal ve hizmetlerin diğer ülkelerin ürünleriyle rekabet edebilmesi gerekir. Rekabet en düşük maliyet, en yüksek verimlilik demektir ve kapitalist düzende en çok da işçi ve emekçinin ucuz emek gücü üzerinden sağlanır. Ucuz emek gücü için ise emek örgütsüzleştirilir, işgüvencesi ve sosyal haklar paramparça edilir. Bir yandan sendika, grev, toplu sözleşme işlevsiz kılınır, içi boşaltılır, itibarsızlaştırılır. Diğer yandan; din, mezhep, etnisite, yöre, kültür, statü, cinsiyet vb dâhil elde ne kadar malzeme varsa hepsi kullanılarak emekçiler siyasal, sosyal, kültürel ve psikolojik olarak bölünür. Bir yandan da toplumu milli birlik ve bütünlük temelinde zinde tutmak için iç ve dış düşmanlar ve kahramanlar icat edilir. Patronlar, AKP hükümeti, rejimin kravatlı-üniformalı bekçileri tekmili birden bu oyunu çok iyi bilirler.

Deveyi hamuduyla götürmek!

Başbakan, “Kişi başına milli gelirimiz 2002 yılında 3 bin 492 dolardı, bugün 10 bin 444 dolara ulaştı” diyor! Kişi başı gelir kâğıt üzerinde ortalama 18 bin 500 lira olmuş. Kâğıt üzerinde çünkü bunun anlamı Türkiye’de kişi başı aylık gelirin ortalama 1550, hane başı aylık gelirin 6200 lira olması demektir. Oysa asgari ücret 701 lira. Bizzat Çalışma Bakanı’nın ifadesiyle 5 milyonu aşkın kişi bu ücretle çalışıyor. Pekiyi, nasıl oluyor da 5 milyon kişi 701 lira asgari ücretle çalışırken, 5 milyon kişi de işsiz durumdayken ve daha yeni yaklaşık 2,5 milyon kişi de aylık 295 liradan daha az bir gelir beyan etmişken kişi başı milli gelir 1550, hane başı aylık gelir 6200 lira olabiliyor? İşçinin, emekçinin cebine girmeyen, mutfağına yansımayan milli gelir kimin cebine giriyor? Görüyoruz ki milli gelir dağıtılırken birileri deveyi hamuduyla götürüyor, patronlar gibi! Birilerine de üzümün sapı-çöpü kalıyor, işçi-emekçiler gibi!

Hatırlanırsa Çalışma Bakanı, “işverenlerimiz bu konuda biraz daha düşük bir belirlemeden yanaydı” diyerek asgari ücretin kerhen belirlendiğini söylemişti. Yani patronlara göre Türkiye işçisine 701 lira asgari ücret fazla. Patronlara göre Türkiye’de işçi hakları fazla. Patronlara göre Türkiye gelişmek istiyorsa ücretler daha da düşürülmeli, haklar daha da azaltılmalı. O zaman Türkiye gelişir, ekonomi büyür! İşte AKP modeli ekonomik büyüme budur! Patronların, AKP hükümetinin, rejimin kravatlı-üniformalı bekçilerinin işçi ve emekçilere reva gördüğü hayat budur!

Yorumlar kapalıdır.