Kürtaj yasasının sakladıkları

6 aydır kadınların kitlesel katılımı ile gerçekleşen protestolar sayesinde taslağı askıya alan hükümet, bırakın kadın örgütlerini yasa yapma sürecine katmayı, taslağın ayrıntılarını ve akıbetini bile kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşmamıştı. 2012 Haziran ayından bu yana, kadın düşmanı politikanın bir parçası ve Kürt halkına dönük katliam politikalarının da ahlaki bir düzlemde meşrulaştırılması olarak başlayan (Başbakan’ın “her kürtaj bir Uludere’dir” ifadesi) kürtaj yasa taslağı hakkında, nihayet hükümet düzeyinde bir açıklama geldi.

Taslak neleri öngörüyor?

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Kürtaj süreleriyle ilgili ciddi bir farklılık yok. Yani yine 10 haftaya kadar isteğe bağlı yapılabilecek. Kadının bir suçun mağduru olması, annenin hayatının tehlikede olması, bebeğin yaşayamayacak kadar ağır bir hastalığının olması gibi durumlarda ise yasal süre 20 ay”, dedikten sonra ekliyor: “Ancak kürtajın adeta bir çocuk sayısını kontrol edici şekilde, doğum kontrol yöntemi şeklinde yanlış bir mekanizma olmasını önlemek istiyoruz.”

Akdağ’a hatırlatmakta fayda var, kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığını kadınlar herkesten daha iyi biliyor. Doğum kontrol yöntemlerinin ücretsiz ve ulaşılabilir kılınması yerine, kadınların kendi bedenleri, doğurganlıkları ve kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçası olan kürtaj hakkı üzerinde sınırlama getirilmesi apaçık bir nüfus politikasıdır. Neoliberal politikaların uygulayıcısı hükümetin amacı ise kadınları aile içinde ikincil konuma hapsetmek, sermayeye ucuz, güvencesiz işgücü oluşturmak, boğaz tokluğuna çalışacak binlerce işsiz yaratmaktır.

Taslak bununla da sınırlı değil. Bakan, kürtaj için bir sağlık kuruluşuna giden kadının, “danışmanlarla” öngörüşme yapacağını, kadına ve ailesine 2-3 gün düşünme süresi verileceğini de belirtiyor. Danışmanlar, ilk gebelikte kürtaj ya da ikinci kürtaj durumunun “kadının sağlığı için ne tür etkilerinin olacağını” anlatacaklar. Ayrıca, doktorlara “keyfi” kürtajlar için operasyonu reddetme hakkı verilecek. Yani kadınlar için var olan koşullar yüzünden halihazırda zor olan kürtaj, psikolojik baskılar ve suçluluk duygusu eklenerek tramvatik bir hale getirilecek. Kürtaj yapmayı kabul eden doktorların da çarpık sağlık sistemi içerisinde fişleneceğini atlamamak gerekir.

Tecavüz gebeliklerinde…

Tecavüz gebeliklerinde, kadının beyanının esas alınarak kürtajın önündeki her türlü engelin kaldırılması gerekirken, yeni tasarı ile bir de heyet raporu uygulaması getiriliyor. Amaç doktorun üzerindeki yükü azaltmakmış… Heyet raporu ile en yakınlarına bile açıklanması zor olan bu durum birçok bürokratik sürece boğularak, tramvanın kadın tarafından tekrar tekrar yaşanması, mağduriyetini failin aksine kendinin ispatlaması gerektiği anlamına geliyor. Oysa mevcut yasa bu haliyle bile yakın zamanda Van’da yaşananları engelleyemiyor. Van’da tecavüze uğrayan fakat öldürülme korkusundan şikayetçi olamayan genç kadın 12 haftalık gebeliğine son vermek için Van Cumhuriyet Savcılığı’na kürtaj için başvuruda bulunmuş, Savcı Nazik Yüksel Ceren ise “Böyle bir yazı veremeyiz. Sadece isterseniz kadını koruma altına alalım. Doğum yaptıktan sonra da bebeği istemezse devlet bakar” yanıtını vermişti. Heyet raporu uygulaması ile devletin bu korkunç tavrı yasalar önünde meşrulaşacaktır.

Kadınlar ne diyor?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi kürtaj doğum kontrol yöntemi değildir. Eğer hükümet de bunu engellemek istiyorsa çözüm kürtaj hakkını kısıtlamak değil yüksek standartlarda doğum kontrol yöntemlerine tüm kadınların ve erkeklerin ücretsiz ve kolay erişimi sağlanmalıdır. Kürtajın önündeki engelin kaldırılması ise güvenli kürtaja ücretsiz erişimin kadınlara devlet tarafından sağlanması demektir.

Ayrıca şu anki yasa çerçevesinde dahi, 10 haftalık gebeliğe kadar kürtaja izin vermekte -ki bu çok yetersiz bir süredir- ve evli kadınların kürtaj olabilmesini kocalarının iznine bağlamakta, bekar kadınlar ise devlet hastanelerinde azarlanarak kapı dışarı edilmektedir.

Tüm bunların ışığında, mücadeleye devam etmemiz, seferberliklerde ve eylemlerde yer alarak tasarının bu haliyle yetinmemiz gerektiğini söylemeliyiz. Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi hükümetin kadın düşmanı politikaları ve erkek egemen sistemin bedenlerimiz üzerindeki tahakkümünü reddediyor, “Bedenimiz bizimdir!” diyoruz.

Yorumlar kapalıdır.