Cesur avukatlar demokrasi kıskacında

18 Ocak 2013 günü, sizler, bizler rahat yataklarımızda uyurken, bu memleketteki pek çok hukuksuzluğun gün yüzüne çıkmasını sağlamış yiğit avukat dostlarımız, oralarda Antalya’da, İzmir’de, İstanbul’da, burada Ankara’da; evlerinde yaka paça göz altına alındılar.

Bugüne kadar, devletin alnına sürülmüş bir kara leke olarak duran faili meçhullerden tutun da, karakollardaki işkencelere, eğitim zaiyatı denen ama aslında kimlikleri nedeniyle ordu içinde öldürülmüş erlere, kimi kimsesi yok diye polis tarafından acımasızca katledilen mültecilere, koşarken arkasından sıkılan kurşunla sakat kalan gencecik insanlara… Devletin alnındaki bu lekeye karşın, Türkiye avukatlık ve hukuk tarihine pürupak bir sayfa olarak açılan hukuk mücadeleleri. İşte bu mücadelelerin pek çoğunu veren arkadaşlarımız, hukukun en temel ilkeleri gözardı edilerek gözaltına alındılar.

Türkiye’nin farklı illerinde yapılan operasyonlarda gözaltına alınan avukat arkadaşlarımızın başına gelenler, hepimizin yargı mağduru olmasının an meselesi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Avukatların mesleklerini icra edebilmeleri için öngörülen temel kuralların tamamı, bu gözaltı furyasında yine çiğnendi. Avukatların dahi hiçbir güvencesinin kalmadığı bir sistemde demokratik birkaç unsurun kaldığın düşünmek büyük bir safdillik olmaktan öte anlam taşımayacak bunu biliyoruz. Biz arkadaşlarımızın arkasından baktık sadece. Ne gelirdi elden, helikopterlerle yapılmış baskınlarda demokratik mücadele amacını sonuna kadar taşıyan kişiler ne yapabilirdi ki? Onlar silahlı. Onlar sayıca üstün. Onlar devletin desteğini sırtlamışlar yürüyorlar. Daha ne olsun. Ama biz yine de arkadaşlarımızı istiyoruz! Arkadaşlarımızı geri istiyoruz! Bin tanesini zindanda çürütseler, bir bin tanesi daha saf tutacaktır bıraktıkları yerden. Ama meslek değildir ki burada içi burkan. İnsandır zindanda çürütülmeye çalışılan. Mazlumdan dem vurup, mezalimin oynandığı yerde, adaletine inanılan tanrı da sorar hesabını. Kendi içiniz, kendi vicdanınız inançlarınız, kul hakkının hesabının sorulacağını söyler size, bu dünya içinde de. Sizin değerlerinizi size hatırlatalım. Mazlumun ahı çıkar elbet bir gün. Adalet anlayışınızın paraya hisse senedine tahmil edildiği her gün, siz vatanpersiniz işte, arkadaşlarımız ajan. Şaşırmayın, devlet böyle suçlamakta arkadaşlarımızı. Yabancı ülke lehine faaliyette bulunuyormuş avukatlar. E ne diyelim ki. Dünya tarihindeki bütün karanlık davalar, ajanlık suçlamalarıyla başlamışlar. O davalarda yargılananlar bembeyaz sayfalara yazılıyor. Yargılayanlar ise sadece aşağılanmak için iki kara satırda haklarında geçen bahisle yetiniyorlar. Yattıkları yerde rahattırlar sanmayın, her anıldıklarında mezarlarında kırk takla atıyorlar. Yargılananlar mı, onlar, huzurlu bir gündüz uykusunun içinde, bıraktıkları meşaleleri taşıyan dostlarıyla, bu dünyayı gün yüzüyle her gün bir daha görüyorlar.

Son bir hatırlatma, 18 Ocak sabahı kapısı kırılıp girilen evler sadece benim, bizim arkadaşlarımızın evleri değildi. Tarumar edilen, sizin adalet inancınızın ta kendisiydi. Rahat uyumamamız gerektiğini bir daha hatırladık. Her an kendimizi, sığınmak istediğimiz mercinin kollarında derdest bir vaziyette bulabiliriz. Neden mi sığınmak isteriz? E devlet hani bizim güvenliğimizi temin ederdi. Hani yargı organı denen erk toplumsal adaleti sağlamak için var edilmişti. Korunmak için devlete, adalet için yargıya sığınmayı arzularız değil mi teoride. İşte o mesele artık teorideki anlamını da yitirdi. Daha doğrusu çoktan yitirmişti de, şimdi bir kez daha en sıcak ve acı şekilde kendini gösterdi.

Gözünüz arkada kalmasın dostlarım. Tarih yargılamayacak sizi biliyorsunuz. Yargılananlar yargılanacak tarih huzurunda; siz kendinize iyi bakın sadece.

Yorumlar kapalıdır.