Kürtaj yasasıyla pekişen fiili yasak
Kadının kürtaj hakkını elinden alan, kendi bedeni ve yaşamı üzerindeki söz hakkını hiçe sayan Üreme Sağlığı Yasa Tasarısı Bakanlar Kurulu’nda imzaya sunuldu. Hükümetin yürüttüğü nüfus politikalarının parçası olan bu tasarı, kadını doğurganlığı üzerinden eve hapsederek aile içindeki eşitsiz konumunu perçinliyor ve bu yolla kadını ucuz, güvencesiz işgücü olarak işgücü piyasasında bir baskı unsuru olarak kullanmayı hedefliyor. Tasarı getirdiği kısıtlamalarla kadınları doğurmak zorunda bırakıyor. Kadınlar doğuracak ki nüfus artacak, nüfus artışıyla gelen işsizlik oranındaki artış ise esnek, güvencesiz ve ucuz işgücünü artıracak, böylece patronlar daha da zenginleşecek. Neoliberal politikaların daimi uygulayıcısı olan hükümet, kadının kendi bedeni ve yaşamı üzerindeki hakkını hiçe sayarak doğurganlığını kontrol altına almak ve çıkarları doğrultusunda kullanmak için elinden geleni yapıyor. Üreme Sağlığı Yasa Tasarısı da bunun bir ayağı.
Yasal süre 10 hafta ama…
Tasarıda isteğe bağlı kürtaj için 10 haftalık süre korunurken, bunun tam teşekküllü devlet hastanelerinde yapılması şartı geliyor. Yani kürtaj yasaklanmıyor, yasal ama fiilen yasak. Peki fiilen yasak ne demek? Kadınların kürtaj için hastaneye gittiklerinde karşılaştıkları engeller fiili kürtaj yasağına işaret ediyor. Sağlıklı koşullar altında kürtaj operasyonu yapan hastane sayısının azlığı, kadının kendi kararını esas almayan uygulamalar olarak evlilik cüzdanı ve koca izni aranması, doktorlar tarafından kadınlara yapılan hakaretler ve psikolojik şiddet, hastanelerin keyfi sebeplerle kürtaj yapmamaları, yapanların ise birkaç hafta sonrasına randevu vermesi.. Kürtajın zamana karşı yarışılan bir durum olmasına rağmen kadınlar sistem tarafından sürekli oyalanıyor ve haftalar geçtikçe yasal sınırı aşmak zorunda kalabiliyor. Yasal sınırı aşan kadınlar ise kendi imkanlarıyla bebeği düşürürse 2 yıl hapis cezası alıyor. Diyelim ki, kürtaj yaptırabileceğiniz bir hastane buldunuz. Kürtaj olmaya dakikalar kala bile size yapılacak operasyondan bihaber bırakılıyor, hatta doktorun ya da hemşirenin hakaretlerine maruz kalıyorsunuz. Narkozsuz, bilgilendirmesiz, psikolojik şiddet uygulanarak 5-10 dakika içinde yapılan kürtajlar… Tüm bunlar ne yazık ki, yasa tasarısının hayatımıza girişiyle tanıştığımız durumlar değil, yıllardır süregiden erkek egemen sistemin kadın bedeni üzerindeki tahakkümün sonuçları. Özetle, isteğe bağlı kürtajın 10 haftalık sürede korunması halihazırdaki duruma yapılan bir makyajdır. Biz kadınlar ücretsiz, sağlıklı, erişilebilir ve güvenli koşullar altında kürtaj hakkımıza ulaşmak istiyoruz ve jinekolojik şiddete hayır diyoruz.
Hekime ret hakkı, peki ya kadınların kürtaj hakkını garanti altına alan düzenlemeler?
Tasarıda geçen “Kürtaja karşı olan hekim ‘ret’ hakkına sahip olacak ve hastasını başka meslektaşına yönlendirecek.” maddesiyle bu fiili yasak kuvvetleniyor. Ne yasa ne hükümet, doktora verdikleri bu hakkın ardından kadının mağdur olmasını engelleyecek bir önlem alıyor. Reddetme hakkını kullanan doktorun kadını başka bir doktora ya da hastaneye yönlendirip yönlendirmediğini kim denetleyecek? Zamanın en önemli faktör olduğu kürtaj işleminde kadının kürtaj hakkını kim koruyacak? Zaten hükümetin derdi kadının kürtaj hakkını korumak olmadığı için tasarı, doğabilecek bu hak gasplarına karşı önlemler almıyor. Doktorlara kürtaj yapmama hakkı tanıyan yasal düzenlemelerin yerine kadınların kürtaj hakkını garanti altına alan düzenlemeler yapılmalıdır!
İkna odaları gibi uygulamalarla kadına psikolojik şiddet
Tasarıdaki diğer bir madde ise şu şekilde: “Kürtaj için başvuran kadına, kürtajın riskleri anlatılırken, tekrar düşünmesini sağlamak üzere ceninin kalp atışının dinletilmesi kuralı getirilecek.” Kürtaj kararını bakkaldan ekmek alırmışcasına vermeyen kadın için bu kalp atışını dinletme kuralı tam bir işkence yöntemi. İkna odaları adı altında kadına yapılan bu zulmün hiçbir mantıklı gerekçesi olamaz. Kürtajı cinayet olarak gören zihniyetin bulacağı yöntemin başka ne olması beklenebilirdi ki! Kadınların sadece kadın olmalarından kaynaklanan doğurganlıklarını denetlemek için cenini insan sayan ve kürtajı insan öldürmeyle aynı kefeye koyan zihniyetin ürünü bu. Kürtaj talebiyle sağlık kurumlarına başvuran kadınların maruz kaldığı “bilgilendirme ve düşünme süresi” adı altındaki her türlü “ikna odası” benzeri uygulama, hele de ceninin kap atışlarının dinletilmesi gibi psikolojik baskılar yasaklanmalıdır!
Biz kadınlar kendi bedenimiz ve yaşamımız üzerindeki söz hakkımızın parçası olan kürtaj hakkımızı hükümetin keyfiyetine bırakmamak için mücadelemize devam edeceğiz.
Yorumlar kapalıdır.