Kürt sorununda “çözüm süreci”: Muhatapsızlaştırmadan Pasifleştirmeye

Kürt sorununda siyasi çözüm için Diyalog Süreci adı altında İmralı görüşmeleri yeniden başladı. Oslo görüşmelerinin kamuoyuna yansıması ve Silvan olayından sonra yeniden çözüm tartışmalarının gündeme gelmiş olması sevindirici olsa da her konuda olduğu gibi Kürt sorununda da belirleyici olacak olanın çözümün niteliği olduğunu yeniden belirtmek zorundayız.

Pekiyi, bir çözümün niteliğini açığa seren nedir?

Üç unsurdan bahsedebiliriz: (1) Hedef, (2) Bu hedefe ulaşmak adına tarafların öne sürdüğü talepler, (3) Bu taleplere ulaşma amacıyla izlenen yöntem.

Öncelikle şunu söyleyelim; açılım sürecinin başlangıcından bugüne Kürt Sorunu’nun çözümü noktasında tek bir hedef var: Kürt halkının kültürel ve bireysel haklarının teslimi, bunun karşılığında ise Türkiye’nin ulusal sınırlarını kabul etmesi. Yani Kürt halkının tarihsel demokratik haklarını -kendi kaderini tayin hakkını- dışlayan bir çözüm… Dönem dönem taraflar arasındaki mesafeler artsa, süreç gerilse, durma noktasına gelse bile tüm bu dönemlerin birbirini ve aynı hedefi takip ettiğini unutmamak gerek. Aralarındaki bağı kaybedersek süregiden çözüm süreci ve daha da önemlisi bu sürecin tek tek bireylerin inisiyatifinde olmadığı gerçeğini anlamak mümkün olmaz.

Pekiyi, o zaman, süreci kendi içinde inişli çıkışlı bir hale getiren noktalar neler?

Bu noktada, çözümün niteliğini ortaya koyan diğer iki unsuru devreye sokabiliriz. Öncelikle, talepler; çünkü tüm pazarlık/müzakere/mutabakat süreçleri talepler üzerinden ilerliyor. Kürt mücadelesinin temsilcisi açısından talepler Kürt ulusal varlığının resmen tanınması, Kürt bölgelerine yerel yönetimler düzeyinde politik ve sosyal yetkiler verilmesi, Kürtçenin resmi bir statüye kavuşması; Hükümet’in ise temel talebi ve politikası (ki buna şartı da diyebiliriz) silahsızlandırma, buna paralel olarak da PKK militanlarının sınır dışına çıkartılması. Bu noktada hükümet tarafından yapılanın sorunları ayrıştırarak aralarındaki bağı koparmak olduğunu söyleyebiliriz. Önce, Kürt sorunu yok Kürt kardeşlerimin sorunu var diyen Başbakan; şimdi de Kürt sorunu yok, silah sorunu var diyor ve PKK’yi pasifleştirmeye çalışıyor.

Bu aşamada da zaten yöntem sorununa geliyoruz. Silahsızlandırma, militanların yurtdışına çıkartılması; ve İmralı ile görüşecek BDP’liler tartışmasında yeniden açığa çıktığı üzere BDP’lilerin arkaplana atılması, araçsallaştırılması, siyasi varlıklarının yok sayılması, ki diğer yanda açılım süreci ile paralel ilerlemiş olan KCK davaları gerçeği vb. hepsi tek bir yöntemi işaret ediyor: Kürt sorununda muhatapsızlaştırmadan pasifikasyona doğru ilerleyen bir “çözüm süreci” ile karşı karşıyayız.

İşte tüm bunlar başından beri sunulan çözümün niteliği ve sınırları, ki aynı zamanda geleceği… Çünkü doğru niteliklere sahip olmayan eksik bırakılmış bir çözüm, bugün verdiklerini yarın fazlası ile geri almaktan çekinmeyecektir. Bugün İmralı sürecini de belirleyen bunlar olacaktır… Ama aynı zamanda, Kürt halkının dayatılan bu çözüm paydasında uzlaşıp uzlaşmayacağı…

Yorumlar kapalıdır.