Sanayi daralıyor, fabrikalar hareketleniyor

AKP hükümetinin büyüme balonu patlıyor. En azından geride kalan aylar boyunca açıklanan ekonomik veriler bunu kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya koymakta. AKP hükümetinin halk düşmanı politikalarının temel dayanağı olan ve 2010 ve 2011 yıllarında övgüyle gözümüze soktuğu yüzde 9’luk büyüme oranları buharlaşmaya yüz tutmuş durumda. Hükümetin 2012 yılı için yüzde 4 olarak öngördüğü büyüme rakamları resmi ağızdan %2,5 olarak açıklandı. Üstelik bu rakamlarda kamuoyunu aldatmaya dönük ufak bir numara da var. Zira hükümetin ambargo altındaki İran’dan aldığı doğalgazın ödemesinde kullandığı altın ihracı çıkartıldığında gerçek büyüme oranlarının yüzde 1’lere inerek, adeta kafa üstü çakıldığı söylenebilir. Dahası yüksek büyüme oranları söz konusu iken bile kazançları sosyal yatırımlar ve ücretler için harcamaya yanaşmayan hükümetin, daralma koşullarında faturayı çalışan yığınlara kesmek için kolları sıvayacağından kuşku duyulmamalı.

Türkiye kapitalizminin rekabet halinde olduğu ve esas olarak emek yoğun sektörlerin ağırlıkta olduğu ülkelerle rekabet üstünlüğü yakalanabilmesinin sermaye açısından yegâne yolu, teknolojik yatırımlardan ziyade, işçi ücretlerinin baskılanması ve çalışma hayatının esnekleştirilip güvencesizleştirilmesinden geçiyor. Çalışma hayatını adeta bir terör düzenine mahkûm eden bu neoliberal politikalar silsilesinin ülkeyi yerli ve yabancı sermaye açısından ise bir tür cennete çevireceği umuluyor. Buna karşın dünya ekonomik krizinin etkilerinin iyice hissedilmeye başladığı, 2013 Türkiye’sinin manzarası hiç de iç açıcı değil.

Üretim hattı tümüyle ithalata bağımlı, cari açık tehtidinin önü alınamıyor, büyümenin motor gücü ilan edilen imalat, metal ve inşaat sektörleri açıkça daralma sinyalleri veriyor, giderek safları kalabalıklaşan işçi sınıfı ise 4 milyonluk bir işsizler ordusunun basıncı altında sendikasızlık, sigortasızlık, güvencesizlik ve açlık sınırındaki ücretlerin kuşatmasında.

Nitekim 2013 yılının ilk ayları endüstrinin can damarı olan metal sektöründe bir dizi hareketliliği beraberinde getirdi. Önce Arçelik’in Gebze Çayırova tesislerinde 150 ve Eskişehir tesislerinde 240 işçi işten çıkartıldı. Hareketlilik metal sektöründe toplu sözleşme süreci ve sınıf mücadeleci sendikal bir hat arayışı temelinde Gebze’deki Bosch ve Renault fabrikalarına sıçradı. Bu gelişmelerin ardından Genel Maden-İş’in çağrısıyla 27 Ocakta Zonguldak’ta düzenlenen taşerona ve güvencesiz çalışmaya karşı “Emeğe Saygı” mitinginde maden ve metal sektöründen binlerce işçinin buluşmuş olması küçük ve fakat son derece anlamlı bir adım.

Ağır sanayide seferberlik süreci ve dersler

Metal sektöründeki dalgalanma henüz daha ileri bir örgütlülük düzeyine sıçratılabilmiş değil. Ancak şimdiden işçi sınıfı hareketi açısından önemli deneyimler sağladı. Bunları şöyle sıralamak mümkün:

1. Ücret ve çalışma koşullarından bunalan işçiler için “sendikal demokrasi” arayışı merkezi gündem haline gelmiş durumda. Bosch ve Renault fabrikalarında mücadele bu temelde geliştirilmekte ve işçiler bu zorlu süreç boyunca yalnızca patronlarla değil aynı zamanda Türk Metal Sendikası’nda kristalize olan işbirlikçi sendikal bürokrasiyle de yüzleşmek durumunda kalıyorlar. Öte yandan mücadeleci bir sendikal arayışın, bölgedeki diğer ağır sanayi fabrikalarında da benzer bir örgütlenme çalışması yürütmeksizin ve işçiler arası koordinasyon ve dayanışma olmaksızın hayata geçirilemeyeceği işçilerce anlaşılmış durumda.

2. Toplu sözleşme süreci öncesinde ücretlerin düşürülmesi ve eski işçilerin işten atılarak yerlerine genç işçilerin tercih edilmesi oyunu ters tepmişe benziyor. Zira bu kez yükselen mücadelelerin başını bu genç kuşak işçiler çekiyor. Çok sayıda grev ve yüksek oranlı sözleşme görmüş eski işçilere oranla, çok düşük ücret alan genç işçiler, düşük zam içeren sözleşmelere verilen tepkilerde de sendika değiştirme çalışmasında da en ön saflarda yer aldılar.

3. Hatırlayalım, 1998 yılında da fabrikalarından sokağa taşan metal işçileri, öfke ve patlamayla Türk Metal’den istifa etmiş daha sonra sendikal bürokrasinin marifetleri ve patronların baskısıyla Türk Metal’e geri dönmek zorunda kalmıştı. Gebze bölgesindeki süreç ise bu kez derinden, disiplinli ve ısrarcı bir çalışmayla örüldü. Fabrikalarda bugün en merak edilen sorular, “Sözleşmede karar işçilerin mi olacak? Temsilciyi işçiler mi seçecek?” dersek yanılmayız.

Yorumlar kapalıdır.