Metalde anlaşma sağlandı, sırada kazanımların büyütülmesi var

Eylül ayında metal sektöründeki patronlar ile Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş arasında başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri uzlaşmazlıkla sonuçlanmış, süreç arabulucuya havale edilmişti. Sürecin başında MESS ilk altı ay için yüzde 35 gibi komik bir artış oranı önermişti. Görüşmeler sırasında peyderpey artan bu öneri nihayetinde ilk altı ay için yüzde 60, sosyal haklar için yüzde 85 oldu. Buna karşın Birleşik Metal-İş ilk altı ay için yüzde 140,5 zam talep ederken sosyal haklar için talep ettiği zam oranı yüzde 450’ydi. Burada talep edilen oranların göze yüksek gelmesi okuru aldatmamalı. Zira Birleşik Metal-İş’in açıklamasına göre yıllık izin için verilen destek bir kentten başka bir kente seyahat etmeye bile yetmeyecek miktarda. Böyle olunca sefalet ücretleri karşısında metal işçisinin bu zam talebi doğal bir haktır.

Görüşmelerde anlaşma sağlanamayınca arabulucu süreci devreye girdi. Arabulucu sürecinin de uzlaşıyla sonlanmaması ile Birleşik Metal-İş geçtiğimiz günlerde 15 işletmeye bağlı 37 fabrikada greve çıkma kararı aldığını kamuoyuna duyurmuştu. Grev tarihi belirtmemekle birlikte Türk Metal de grev kararı aldığını duyurmuştu. Grev kararından önce bir saatlik iş bırakma, mesaiye kalmama, protesto yürüyüşü gibi uyarı eylemleri ile metal işçileri taleplerinde kararlı olduğunu göstermişti. Zira grevin başlayacağı güne iki gün kala MESS ile bir anlaşma sağlandı. Grev haberi, patron sendikasını anlaşmaya zorladı. Yapılan anlaşma ile ilk altı ay için yüzde 98’i bulan bir artış gerçekleşmiş oldu.

Sonuç olarak, talep edilen oranlar karşılanamasa da MESS açık bir şekilde taviz vermek zorunda kaldı. Bunun en belirleyici sebebi kuşkusuz metal işçisinin büyük örgütlü gücüdür. Metal işçisinin örgütlü gücü ve grev silahı patronlara geri adım attırmıştır. Bunun yanında sendikaların daha planlı ve işçilerin etkin katılımını sağlayan bir süreç örmesinin kazanımın çok daha büyük olmasını sağlayacağı açıktır. Bu anlaşma çeşitli başlıklarda MESS’e geri adım attırmış olsa da, ne söz konusu sendikalar ne de toplu sözleşme görüşmeleri gerçek anlamda işçi demokrasisinin işlediği mecralar oldu. Metal işçisi, karar sürecine aktif olarak dahil edilmedi.

İşçilerin karar süreçlerine katılmaması kuşkusuz Türkiye’deki sendikal hareketin kronik açmazlarından birisi. Bürokratik önderlikler tarafından sadece bir pazarlık konusuna indirgenen toplu sözleşme, işçilerin sadece danışman olarak yer aldığı değil, karar alıcı rol oynadığı bir süreçle belirlenmelidir. İşçiler arasında anket yapmak ya da genel temayülün belirlenmesi olumlu adımlar olsa da işyerlerinden başlamak üzere tabandan komiteler aracılığıyla talepler iletilmeli ve işçilerin söz hakkı olmalıdır.

Metal sektöründeki süreç kısmi bir kazanımla sonuçlanmış olsa da metal işçisinin taban maaşı halen yoksulluk sınırının altında. TÜİK’e göre dört kişilik bir ailenin Aralık 2023 itibarıyla yoksulluk sınırı 45 bin lirayı geçmiş durumda. Bunun yanında, yapılan toplu sözleşme ile 28 bin 500 lira olan taban maaşının alım gücündeki düşüşü engellemeyeceği ve metal işçisinin yoksulluğunu derinleştireceği açık. Zira metal işçisinin maaşında yıllara yayılan kademeli bir düşüş de söz konusu. 2010 yılında asgari ücretin yaklaşık iki katı olan metal işçisinin maaşı, 2024 yılına gelindiğinde asgari ücretin yaklaşık yüzde 40 üzerinde. Çok açık bir biçimde metal işçilerinin maaşları enflasyon karşısında sürekli olarak eriyor. Bu durum, işçi sınıfının belirleyici bölüklerinden birisi olan metal sektöründe patronlar ve bürokratik sendikal yaklaşım karşısında işçilere çok fazla görev yüklüyor.

Toplu sözleşme görüşmeleri kısmi bir kazanımla sonuçlansa da bu durum, metal işçisinin insanca geçinilebilecek koşulların çok altında ücretlerle çalışmaya devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor. Güncel örnekte de gördüğümüz gibi pazarlıklar ya da diplomatik girişimler değil, işçilerin kendi seferberlikleri olası bir kazanımın tek garantörü olabiliyor. Metal işçisinin grev kararı alması bile patronlara geri adım attırdı. Bu başarıyı görmezden gelmeyerek ancak daha ileri adımların nasıl atılabileceğini tartışarak ilerlemek zorundayız. Metal işçisi başta olmak üzere işçi sınıfının talepleri için seferber olmasının koşullarını değerlendirmek hepimizin önünde duran bir görev.

2024 yılında vergide adalet gündemini ele alacaklarını ifade eden Türk-İş bürokratlarının bu girişimleri ne ölçüde gerçekleşir bilemeyiz fakat adaletsiz vergilendirme başlığı işçi sınıfı için ücret mücadelesinin yanında en önemli başlıklardan biri olarak duruyor. Bu başlık metal sendikalarının toplu sözleşme sürecinde de gündeme getirdiği fakat olumlu sonuç alamadığı maddelerden birisiydi. Ücretler üzerindeki kazanımları da olumsuz yönde etkileyen bu adaletsizlik, sendikal bağlamda bir seferberliğin tetikleyicisi olabilir. Bu doğrultuda vergide adalet mücadelesi; sendikaların seferber olması ve işçi sınıfının ücretler üzerinde yürüttüğü mücadelenin bir ileri aşamaya sıçraması için bir kaldıraç işlevi görebilir.

Yorumlar kapalıdır.