Ankara ayakta, Taksim’in yanında!
Gezi Parkı direnişine yapılan sert müdahale, tüm Türkiye’de olduğu gibi Ankara’da da 31 Mayıs günü on binleri sokağa döktü. ‘Ayakların’ haklı isyanı karşısında korkudan ve şaşkınlıktan şuursuzlaşan devlet ve devletin sopası polisler, her yerde olduğu gibi vahşice göstericilere saldırdı.
Ertesi gün, 1 Haziran’da, aynı İstanbul’da olduğu gibi daha büyük bir kalabalık Kızılay’a girmeye çalıştı. Polis sabahtan barikatlarını kurmuş, gaz bombalarını hazırlamış göstericileri bekliyordu. Ancak bu kez göstericilerin sayısı 15 bini geçmişti. Kızılay’da her tür insana rastlamak mümkündü. Ankaragücü taraftarından CHP’lilere, ülkücülerden sol gruplara, tekbir getiren gruplara kadar herkes yan yana polise, hükümete öfke kusuyordu. Belki 80 yaşının üzerinde, kamburu çıkmış iki büklüm bir teyze oğlunun iş bulamamasından yakınıyordu incecik sesiyle. Üstelik bu kalabalık, insanlar meydana ulaşamasın diye değiştirilen minibüs hatlarına, Kızılay’da durmadan devam eden metroya ve basının tüm sansür ve karartma çabalarına karşın toplanmıştı. Polis öfkeli on binlerin önünde direnemedi ve yavaş yavaş çekilmek zorunda kaldı. Çekilirken bir polis memurunun gerçek mermi kullandığı ve bir göstericinin başından vurulduğunun videoları, panzerin ezerek bir göstericiyi öldürüşü sosyal medya üzerinden yayılırken Başbakan televizyonlardan ‘Günlerdir asılsız haberler, yalanlar sosyal medyada yayılıyor. Öyle ki bunları o ağaçlarda sallandıracaksın, alışmışlar ya. İnsanlar ölüyor, panzerler insanları eziyor diye tweet atan densizlerin, bu tweetlere sahip çıkan onlarca, yüzlerce faşistin dahi olduğunu görüyoruz.’ diyordu. Oldukça iyi bir hatip olan Başbakan’ın konuşurken bocalayışı, kurduğu cümleler, vücut dili her şeyiyle korkmuş, öfkelenmiş, saldırganlaşmış bir insan izlenimi yaratıyordu. Parkı akşam 17.00 sularında tamamen ele geçiren göstericiler gece saat 22.00’ye kadar gaza, suya, panzerlere ve coplara karşı direndi, meydana çıkan yollara barikatlar kuruldu, polis meydana sokulmadı. 22.00’dan sonra polis saldırılarını kesti, meydanda halaylar çekildi sloganlarla Taksim’e selam gönderilirken hükümete öfke kusuldu. Saatler ilerledikçe yorgun kalabalık dağıldı, meydan boşalmaya başladı. Bundan sonra polisin Ziya Gökalp Caddesi ve Atatürk Bulvarından koordineli saldırısı geldi. Gaz bombaları kalabalığa doğru değil, meydanın çıkışlarına doğru atılıyordu.
Amaç açıkça gösterileri meydandan çıkartmak değil, göz korkutmaktı. Gaz bombaları yağmur gibi yağdı, yaralananlar oldu. Meydandan kaçan kalabalığı panzerler, üzerlerine gaz bombalarını yağdırarak yüzlerce metre takip etti. Ancak bu işin burada bitmediği her halinden belliydi. Camlara çıkan halk kaçan göstericileri alkışlıyor, polise tepki gösteriyordu. Açık dükkanların esnafı yardıma ihtiyacı olanları dükkanlarına alıyor, polise öfke kusuyordu. Bir anda sanki bütün Ankara ayaklanmıştı. Bakkala girdiğinizde, aldığınız ürünlerin ücreti istenmiyor, hükümet düşene kadar durmayın yeter diye destek veriliyordu. Eczaneler antiasit ilaçlarını göstericilere ücretsiz veriyordu, taksiciler zor durumda olanları karşılık beklemeksizin polisten kaçırıyordu.
Tüm şiddete, polis terörüne, baskıya rağmen bir şehir ayağa kalkmış, isyan ediyor, direniyordu. İnsanların gözündeki kararlılık ve umut ışığı uzun zamandır boyun eğen kitlelerin artık yeter demeye hazır olduğunu gösteriyordu.
Hükümet, valiler, emniyet müdürleri ve en küçüğünden en büyüğüne devlet teröründe payı olan tüm bürokratlar, siyasiler istifa!
Polis şiddetine son!
Her yer Taksim, her yer direniş!
Yorumlar kapalıdır.