Gezi direnişi: Son sözü hep halk söyler!

Gezi Parkı direnişi ve yol açtığı seferberlik AKP hükümetini tabir caiz ise yoğurdu üfleyerek yemek zorunda olduğu bir sürece soktu. Bu çerçevede önümüzdeki dönem boyunca saldırı niteliğinde olan birçok uygulama ve yasal düzenlemenin ertelenmek ya da “yumuşatılmak” zorunda olacağını öngörebiliriz. Diğer bir ifadeyle AKP hükümeti her icraatında Gezi Parkı direnişini aklının bir köşesinde tutacak. Hükümet en azından yerel ve genel seçimlerde gücünü yeniden tasdik ettirene kadar bu yolu izlemek zorunda kalacak. Yerel ve genel seçimlerde gücünü korusa hatta arttırsa dahi 31 Mayıs öncesi dönemin dil ve söylemiyle devam edemeyeceğini, bu ekonomik, siyasal ve sosyal maliyeti üstlenmekten kaçınacağını söyleyebiliriz.

Kuşkusuz bu hükümet için tercih değil bir zorunluluk. Dünya ekonomik krizi Türkiye’nin kapısını güçlü şekilde çalarken; Avrupa Birliği ekonomik krizin güncel merkezi haline gelmişken; bütün hesap kitabın yapıldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika ayaklanma ve devrimlerle altüst olurken; kısaca evdeki hesap çarşıya uymazken hükümetin zaten başka bir çaresi yok. Sermaye bloku çatladı. İktidar bloku kaynıyor. Şunu soruyorlar: Dimyata pirince giderken ya evdeki bulgurdan da olursak! Gezi Parkı direnişi sadece hükümet için değil üzerine yükseldiği ekonomik güç merkezleri için de bu ihtimalin ne kadar yakın olabileceğini gösterdi.

Başbakan Erdoğan’ın yüksek perdeden konuşmaları, 31 Mayıs Hareketi’ni ve Taksim Dayanışması’nı polisiye vaka haline getirme girişimleri bu görüşü geçersiz kılıyor gibi görünebilir. Lakin bunlar Erdoğan’ın kendi saflarını bir arada tutmaya dayanan abartılı gösterilerinden ibaret. Polisin baskı ve şiddetinin Gezi direnişini sürekli büyütüp güçlendirdiğini üç yaşında çocuklar dahi anlamış durumda. Bu nedenle Başbakan Erdoğan zavallı komplo senaryoları üretmeye çalışıyor. AKP’nin yalan makineleri de bunları kırk kere söylersek gerçek hale getiririz umuduyla fazla mesai yapıyor. Özrü kabahatinden büyük takiyeci bir siyasetin kameralar önünde işlenmiş cinayetleri sahiplenerek, göz çıkarmaya gerekçeler uydurarak, sokak aralarında katliam yapan paramiliter katillerin mobese görüntülerini silerek, gözaltına aldığı insanları çırılçıplak üst aramasına maruz bırakarak gideceği yer bellidir: Kaos!

Kazlıçeşme’de toplanan insanlar AKP hükümetinden bunu mu istemektedir? Kürtlerle barış sürecini destekleyen “AKP seçmeni” Gezi direnişçilerinin polis marifetiyle öldürülmesini, sakat bırakılmasını mı talep etmektedir? Böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Başbakan tersini ima etse de böyle olmadığını biliyoruz. Başbakan Erdoğan bunu hep yapıyor. Örneğin şuna inanmamızı istiyor: “Bana oy veren yüzde 50 Gezi Parkı’nı betonlaştırmamı talep ediyor.” Çok açık ki, doğrudan maddi çıkarı olmayan hiç kimse kent merkezinin sayılı yeşil alanlarından birinin betonlaştırılmasını istemez. Buna “AKP seçmeni” de dahildir. Oysa Başbakan Erdoğan Gezi Parkı’na AVM/Rezidans dikmezse kendisine oy verenlere ihanet etmiş olacağını ima etti. Çünkü Başbakan’a göre bu projeler ülkenin kalkınma ve büyümesi için gerekli. Sorun da burada başlıyor. Çevresel yıkım ve tahribata dayanan, insanların yaşam alanlarını parçalayan ekonomik kalkınma ve büyüme kaçınılmaz olarak ekonomik-sosyal yıkıma neden oluyor.

Gezi Parkı tüm insanlara açık bir alan, bu ve benzeri alanların sayısını azaltmak değil çoğaltmak gerekir. Gezi Parkı üzerine rezidans yapıp 50 kişiyi bundan yararlandırmak mı yoksa park olarak muhafaza edip herkesin yararlanabileceği bir yeşil alan olarak tutmak mı halktan yana bir politikadır? Yatıp kalkıp komplo teorilerinden bahsedenler buna cevap vermeli. İlk üç gün masumdu, sonra şirazeden çıktı iddiasından bulunanlar ilk üç günün AKP’nin bütün politikasının özünü oluşturduğunu bilmiyor mu? İlk üç günün sonraki tüm sürecin seyrini belirlediği ayan beyan ortada iken günah keçileri aramak da neyin nesi? Yavuz hırsız sahibini bastırırmış! Lakin takke düştü kel göründü! Gezi Parkı AKP’nin aynası oldu! AKP Roboski’de, Lice’de olduğu gibi bilmem kaçıncı kere aslına rücu etti. Kısacası AKP’li Türkiye demokrasi yolunda patinaj yapmaya devam ediyor; tek gerçek bu!

Hükümetin Gezi ısrarının nedeni neydi?

Gezi Parkı’nı betonlaştırmanın rant boyutu var. Yaşam tarzlarını kendi dünya görüşü doğrultusunda belirleme anlamında toplum mühendisliği boyutu var. Gösteri ve ifade özgürlüğünün önemli merkezlerinden birini hedef alma anlamında toplumsal muhalefeti yok etme boyutu var. AKP Gezi Parkı’nı betonlaştırarak bir taşla bu üç kuşu birden vurmayı hedefledi. Bir yandan kentsel yağmaya devam edecekti. Bir yandan Taksim ve çevresini hedef alarak neoliberal saldırı politikaları için süspansiyon görevi gören muhafazakârlaştırma politikasını işletecekti. Çünkü iktidarlar toplumsal muhalefeti yok etmek için daima yaşam biçimlerine ve alanlarına müdahale ederler. Bir yandan da sol ve işçi hareketi başta olmak üzere toplumsal muhalefetin simge direniş alanlarından Taksim’i siyasal olarak işlevsizleştirecekti. Plan ters tepti. Uzun bir süredir AKP’nin neoliberal politikalarından zarar gören, otoriter ve benmerkezci dil ve söyleminin mağduru olan çok farklı kesimler Gezi Parkı ortak paydasında bir araya geldi ve son sözü halk söyledi. Gezi Parkı’nın toplumsal muhalefetin farklı unsurlarının tümünü ya da büyük çoğunluğunu kendi öncelikli duyarlılık alanının dışına taşıyarak Gezi ortak paydasında buluşturması ve orada kalmayıp tümü için eşitlik ve adalet temelli toplu bir ortak payda oluşturma potansiyeli taşıması demokratik ve özgür bir Türkiye’nin inşasında bir manivela işlevi görebileceğine işaret etmekte.

Yorumlar kapalıdır.