Merkel’in “ustalık” dönemi

22 Eylül’de yapılan 2013 Almanya Federal Seçimleri, Merkel’in liderliğini yaptığı Hristiyan Birlik Partisi’nin (CDU) mutlak zaferiyle sonuçlandı. Muhafazakar demokrat CDU, oylarını %33’ten %42’ye yükselterek üç kez üst üste hükümeti kurma görevini aldı.

Federal Parlemento’ya dört parti girdi. CDU, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SDP) %25.7, Die Linke (Sol parti) %8.6 ve Yeşiller Partisi %8.4 oy oranlarıyla meclisteki yerlerini aldılar. 1949’dan bu yana ya hükümette ya da muhalefette kalan, geçen dönemde CDU ile hükümetin küçük ortağı olan liberal, Hür Demokrat Parti (FDP) ise ilginç bir şekilde %5 barajını aşamayarak meclise giremedi. Başka bir değişle Alman halkı, hükümete git Merkel’e kal, dedi.

Bir önceki seçimlere göre SDP, oylarını sadece %2.5 arttırırken, Sol parti %3.5, Yeşiller ise %2.5 oy kaybetti. Sorulması gereken soru şu; SDP’li Gerhard Schröder’in neoliberal programını devam ettirerek Almanya işçi sınıfının sosyal haklarını silip süpüren, kemer sıkmayı arttıran Merkel, tüm Avrupa’da hükümetler birbiri ardına düşerken istikarını nasıl korudu?

Öncelikle Almanya sıradan bir Avrupa ülkesi değil. Almanya demek biraz da Avrupa finans kapitalinin en büyük merkezi dolayısıyla Avrupa Birliği (AB) demek. Bu durum, Almanya’ya güçlü ve daha dengeli seyreden bir ekonomi kazandırıyor. AB işsizlik oranı %12 iken, Almanya %6 civarında işsizlik oranına sahip. Bu da onun, ABD dahil, büyük Avrupa ülkeleri arasındaki (Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya) en düşük işsizlik oranına sahip olan ülke anlamına geliyor.

Bugün birçok Avrupa ülkesinin Alman bankalarına milyarlarca avro borcu var. Almanya hâlâ Avrupa’daki en büyük alacaklı ve en büyük ekonomiye sahip ülke konumunda. Bu durum Alman halkının tercihini, Almanya’daki göreli istikrarın devam etmesinden yana koyduğunu gösteriyor. Elbette bu durumun en büyük müsebbibi emekçiler lehine bir program üretemeyen sol reformist partiler -Sol parti ve Yeşiller’in oy oranındaki düşüş de bunu gösteriyor.

Şimdi Merkel koalisyona gitmek zorunda, eski ortağı barajın altında kaldığı için ya SDP ya da Yeşiller ile koalisyona gitmesi büyük bir ihtimal. Hükümeti kurmak için görüşmeler yakında başlayacak.

Avrupa mali sermayesinin en büyük temsilcisi Merkel’in yeniden seçilmesi, hem Almanya hem de Avrupa işçi sınıfı açısından yeni kesintiler demek. Fakat SDP ile kurulacak olası bir hükümet kesintiler yanında teşfik ile büyüme yanlıları arasındaki rekabetin Almanya’ya da sıçrayabileceğinin habercisi olabilir. Alman iş çevrelerinde de ekonomi politikalarının sosyal demokrasiye yönelebileceği havası hakim. Almanya Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği Başkanı Ulrich Grillo, üç konunun kendileri için önemli olduğunu vurguluyor: Enerji dönüşümü reformu, yatırımların teşvik edilmesi ve Euro Para Birliği’nin güçlendirilmesi. Zaten kemer sıkma ve teşfik politikalarını birleştirme yolları arayan Avrupa burjuvazisi için olası CDU-SDP hükümeti tatmin edici olabilir mi? Bunu zaman ve Avrupa sınıf mücadelesi gösterecek.

Yorumlar kapalıdır.