Barışın yolu Roboski’den geçer
Roboski katliamının üzerinden iki yılı aşkın zaman geçti. Katliamın hemen ardından başlayan mutabakata, geçtiğimiz hafta yargının “takipsizlik” kararının eklenmesiyle dosya devlet nezdinde tamamen kapanmış oldu.
Hatırlayalım, katliamı takiben 15 saat ne televizyon kanalları haber yapabilmiş, ne de devlet makamlarından bir açıklama gelmişti. Katliamın ertesi günü TSK şunu diyordu:“Bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve hedef ateş altına alınmıştır.” Ardından Başbakan Erdoğan’ın “medyaya rağmen Genelkurmay Başkanı’na hassasiyeti nedeniyle” teşekkürü gelmişti.
Katliam birinci yılını doldururken, mecliste kurulan Uludere İnceleme Komisyonu raporunu açıkladı. Raporda, “Kasıt yok, sivil irade ile yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var” denildi. Bu sırada, soruşturmayı 1,5 yıldır yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, “taksirle” ölüme sebebiyet vermekten dolayı Roboski katliamıyla ilgili görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi.
Bugün iki yıl sonra Genelkurmay Askerî Savcılığın verdiği “takipsizlik” kararıyla, aynı şeyi söylüyor: “Köylüleri PKK’lı zannettik. Yanıldık. Sorumlu kimse olmadığı ve olayda kasıt olmadığından yargılamaya gerek yok.”
Ailelerin talebi tek: Sorumluların yargılanması
Buna karşın katliamdan kurtulanların “pasaport kanununa muhalefet”ten sorguya çekildiğini,katliamda 11 akrabasını kaybeden Ferhat Encü’nün “sehven” altı kere gözaltına alındığını biliyoruz.Geçtiğimiz hafta ise, verilen takipsizlik kararından sonra ise, sınıra ‘güvenlik yolu’ için çekilen telleri protesto eden Roboskili ailelerin üzerine askerlerin açtığı ateş sonucu 17 yaşındaki Serhat Encü ağır yaralandı, Naif Encü ise kalp krizi geçirdi.
Yaşanan bu süreç ve gelinen nokta, Başbakan’ın, meclisin, savcılığın ve mahkemenin vardığı bu mutabakat yani Roboski katliamının kaçınılmaz bir katliam olması hali, bizleri rejimin doğasını yeniden hatırlamaya zorluyor.
Bugün artık medyadan ulaşılan bilgiler bize apaçık MİT’i, Genelkurmay’ı, Emniyet İstihbaratını işaret ederek bu katliamın Devlet ve hükümet emriyle yapıldığını gösteriyor. Bu katliamın emrinin kimden çıktığı meselesinin it ite it kuyruğuna şekline döndürülmesi Hükümetin ve Başbakan’ın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Olayın kasti mi ihmal mi olduğu tartışması ailelerin talebini unutturamıyor: Katliam bağımsız bir komisyonda incelenerek sorumlular tespit edilmiyor. Sorumlular cezalandırılmıyor. Normal koşullar altında burjuva hukukuna bile sığmayan bu katliam karşısında hükümetin istifası beklenir. Ancak hükümet yönetme ehliyetini kaybetmesine karşın koltuğunu terk etmiyor. Dolayısıyla tüm bu raporların ve takipsizlik kararının tek bir anlamı var: Emri uygulayanların, ‘devlet içindeki birileri’nin tartışılmasının Roboski’nin hesabını sormak açısından bir anlamı yoktur. Asıl sorumlular Genelkurmay Başkanı ve Başbakan’dır! Genelkurmaya vur emri veren yetkiyi mecliste onaylayan MHP ve CHP’dir.
Barış Roboski’den geçer, diyoruz. Barışın yolu, devlet kurşunlarıyla üç insanın can verdiği Gever’den, Lice’den geçer. Kürt sorununda çözüm istiyoruz; ama “sehven” yapılan katliamlarla sabote olan bir barış süreciyle değil. Kitlelerin demokratik talepleri ve bu talepler için verdikleri mücadeleyi iktidarın belirlediği bu çözümsüzlük sürecine hapsetmek yenilgiyi en baştan kabul etmektir. Bunu kabul edemeyiz! Roboski katliamının sorumlusu hükümet istifa etmelidir! Roboski bağımsız bir komisyon tarafından soruşturulmalı, katliamın bütün sorumluları cezalandırılmalıdır. Çünkü barış, hükümetin kanlı ellerine teslim edilemez.
Yorumlar kapalıdır.