Lice: Barış hükümetin kanlı ellerine teslim edilemez!

Diyarbakır Lice’de kalekol inşaatlarının durdurulması için yapılan protesto eyleminde 26 yaşındaki Ramazan Baran ile 50 yaşındaki Baki Akdemir jandarmanın açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti. Gezi’den Gever’e, Okmeydanı’ndan Lice’ye ülke sathında yapılan protesto eylemlerinin derhal kriminalize edilerek, göstericilerin ‘terörist’leştirilmesi, yapılan her protesto eylemini bir darbe girişimi olarak gören Hükümet’in bilinçli bir tercihidir. Kuşkusuz, konu rejimin en zalim ve baskıcı yüzünü gösterdiği Kürdistan’daki protestolar olunca eylem yapanların teröristleştirilmesi ve derhal milli değerler çağrılarak ölümlerin meşrulaştırılması işten bile değil. Bizler en ufak bir hak mücadelesine dahi tahammülü olmayan, sürekli darbe komplolarıyla baskı rejimini meşrulaştırmaya çalışan Hükümetin ölümlerin hesabını derhal vermesini talep ediyoruz.

Esasen bir süredir Hükümet’in çatışmasızlık ortamını Kürdistan’da eski karakolları tahkim ederek, yeni kalekollar ve askeri amaçlı baraj inşaatlarıyla birlikte değerlendirdiği, koruculaştırma politikalarını sürdürdüğü malumdu. Geçtiğimiz yıl yine Lice’de kalekol yapımını protesto eden halkın silahlarla taranması sonucu Medeni Yıldırım’ın katli ve bu bir yıl içinde bu konuda hakiki bir soruşturmanın yapılmaması hükümetin Kürt sorunun “çözümünde” gerçek niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymuştu. Şimdi “barış süreci”nin sonuna mı geliniyor, diye sormadan önce Roboski, Gever ve Lice katliamlarıyla sık sık akamete uğrayan ‘çözüm süreci’nden barışın çıkmasının ne kadar mümkün olduğunu sormak gerekiyor.

Biz İşçi Demokrasisi Partisi Girişimi olarak, AKP iktidarının Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını içermeyen, Kürt sorununu bireysel bir hak-özgürlük sorununa indirgerken, diğer yandan da Kürt halkının seferberliğini engelleyip, Kürt siyasal hareketini teslimiyet çizgisine çekmeye çalışan bir “barış sürecinin” aslında bir saldırı ve tasfiye politikası olduğunu bir kez daha tekrarlıyoruz.

Halkların eşitlik ve özgürlük beklentilerinin, sistemin ihtiyaçlarına uygun başkanlık sistemi gibi konularda ittifak arayışlarıyla değiş-tokuş konusu etme peşindeki siyasi iktidarın müzakere masası adil ve onurlu bir barış ihtiyacı üzerine değil, güvensizlik üzerine kurulmuştur. AKP Hükümetinin masada eli her sıkıştığında babadan kalma yol ve usulleri de unutmadan halkların beklentilerini sıklıkla kolluk kuvvetine havale etmesi de bu gerçekliğin yansımasıdır. Lice’yle birlikte gelinen süreçte AKP’nin çözümden anladığı masada Kürt hareketini oyalarken, sıkıştığında milliyetçi hezeyanlar yaratarak MHP-CHP tabanını da yedekleyip Ağustos ayındaki cumhurbaşkanlık seçimlerinden de iktidar çıkmaktır. Bizim çözümden anladığımız ise kırkı çıkmadan unutturulmaya çalışılan Soma’nın, Şırnak’ta, Zonguldak’ta yaşanan cinayetlerin hesabı verilmeden, Kürt halkının ulusal ve demokratik hakları koşulsuz bir biçimde tanınmadan barışın tesis edilemeyeceğidir. Dolayısıyla ana aktörünün AKP olduğu müzakere masası barışa sıkılmış bir kurşundur ve o masa derhal devrilip atılmalıdır. Barışa ancak halkların özgürlüğü ve eşitliği temel alınarak ulaşılabilir.

Gezi’de ölenlerin, Okmeydanı’nda yitenlerin, Medeni Yıldırım’ın, Baran ve Akdemir’in katili zalim AKP Hükümeti ve onun baskıcı ve otoriter rejimidir. Bu yüzden barış hükümetin kanlı ellerine teslim edilemez. Barışın ve özgürlüğün garantisi, Kürt ve Türk emekçilerinin mücadele birliğidir.

Yorumlar kapalıdır.