Karaman’ı beklerken…

Bugün 29 Ekim, Cumhuriyet’in kuruluşunun 91. yılı. Cumhuriyet bayramı okullarda kutlanıyor, alanlarda resmi geçitler yapılıyor. Kimilerinin dediğine göre hepsi, “bu ülke çok yaşasın” diye yapılıyor. Ancak burada bir sorun var gibi. Bu ülke çok yaşasın diyorlar ama bizler yerin altında, direklerin tepesinde ya da inşaatlarda “öldürülüyoruz”.

Karaman Ermenek’teki 18 işçi arkadaşımızın hâlâ iyi haberlerini bekliyoruz. Onların alınmamış tüm güvenlik önlemlerine rağmen kendi çabalarıyla bir cebe veya güvenli bir yere sığınmış olmalarını diliyoruz.

Bir önceki yazımızda son çıkartılan torba yasadan “mağdur” olan işverenin Ermenek’teki ocağı yaklaşık bir ay kapattığını, sonrasında ise “işçilerle anlaşarak” ocağın tekrar işletilmeye başlandığını söylemiştik. Peki işçilerle anlaşma ne üzerinden sağlanmıştı? Örneğin daha ucuz ve güvencesiz çalışmanın yanı sıra yemeklerini çalışma yaptıkları yerde yemeleri üzerine olabilir mi? Su baskını tam da işçiler öğle yemeğindeyken gerçekleşmişti. Eğer o sırada yemek için dışarda olsalardı, şimdi 18 işçi arkadaşımızın hayatından endişe etmiyor olurduk.

Dün maden yetkilisi her türlü denetimden geçildiğini söylemişti. Ancak öğreniyoruz ki, geçtiğimiz Haziran ayında “kapatılma gerektirmeyen eksikliklerden” dolayı 9 bin lira para cezası alıyorlar. Kapatılma gerektirmeyen eksiklik nedir? Madenin bir su kaynağının yakınında olması mı? Ya da daha vahimi böylesi büyük bir risk gözden mi kaçırıldı? Peki madenin kapatılmayıp yalnızca para cezası almasının sebeplerinden biri Has Şekerler Madencilik’in patronu Saffet Uyar’ın 2009 yerel seçimlerinde AKP’den belediye başkan adayı olması mı? Maden Mühendisleri Odası’na göre geçmiş yıllarda ocak bölgesinde üretim yapılmış ve eski imalat olarak adlandırılan bu üretim alanlarında biriken sular ocak içerisine birden dolmuştur. Peki Enerji Bakanlığı Haziran ayındaki denetimde bunu fark etmemiş midir? Biraz daha safa yatıp şu soruyu soralım: Enerji Bakanlığı, Ermenek’teki maden de dahil olmak üzere maden facialarının en büyük sebepleri arasında rödovans sistemi ve taşeron çalışmanın olduğunu bilmiyor mu? Gayet iyi biliyorlar. Ancak yaptıkları tek şey ölümlerden sonra olay mahalline gidip “güzel öldüler” deyip arkamızdan dua okutmak oluyor. Dün de işgüzar bakanımız olay yerinde işbaşı yapmış, öfkeli işçilerin “denetimler neden yapılmıyor?” sorularının karşısında kekeliyordu.

Kapitalizm öldürür!

Evet, Ermenek’teki madende de rödovans usulü, taşeron ve sendikasız çalışılıyordu. Ve evet, tüm iş cinayetlerinin sorumluları hükümet ve sermayedir. Daha doğrusu onların düzeni kapitalizmdir. Neden iş cinayetlerinde dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci sıradayız? Ülkece cahil olduğumuz için mi? Elbette hayır. Bizimki gibi yeterli sermaye birikimi olmayan ülkelerde, bu birikimi sağlayabilmek için emekgücü olabildiğine ucuz olmalıdır ki; zaten ucuz. Bunun böyle kalabilmesi için emek olabildiğine örgütsüz olmalıdır ki; zaten örgütsüz. Ama yetmez! Her türlü maliyet olabildiğine asgariye indirilmelidir, ucunda ölüm olsa bile…

İş cinayetleri bizimki gibi ülkelerde birkaç önlemle ortadan kaldırılabilecek bir sorun değildir. Kapitalizmin bir yapısal sorunudur ve kapitalizm miadını çoktan doldurmuştur. Sistem pek çok yerinden patlaklar verir hale gelmiştir ve yamaları da artık tutmamaktadır. Torba yasa örneğinde de olduğu gibi sistem bir tarafını kapatırken, tüm pislikler bir başka delikten hızla dışarı akmaktadır. İşte bu yüzden kapitalizm artık tarihin çöplüğündeki yerini almalıdır.

Örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılsın!

Sendikalar işçi sınıfının hakları için göreve!

Taşeron ve özelleştirmelere son!

Tüm madenler işçi denetiminde kamulaştırılsın!

Yorumlar kapalıdır.