UIT-CI bildirisi: Kobane’de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya!
Nüfusunun çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Suriye’nin kuzeyindeki Kobane kenti, Beşar Esad diktatörlüğüne karşı 2011’de başlayan halk isyanı süreci içerisinde, Kürt halkının denetimine geçmişti. Bu andan itibaren, Halk Savunma Birlikleri (YPG) tarafından savunulan bir özyönetim biçimi uygulamaya konmuştu. Kobane haftalardır İslam Devleti (IŞİD)’nin gerici güçlerinin saldırısı altında. IŞİD bu saldırılarını, Kobane’ye insani yardımın, silahların ve bir katliam tehlikesi karşısındaki Suriyeli kardeşlerinin tarafında çarpışmak isteyen Kürt savaşçıların Türkiye’den girişini engelleyen Türk hükümetinin suç ortaklığıyla birlikte gerçekleştirdi.
Türkiye, ABD tarafından liderlik edilen, Avrupalı güçlerin ve Arap monarşilerinin desteklediği “uluslararası koalisyonun” bir parçası. Söz konusu “koalisyon”, İslam Devleti ile yalnızca kendi çıkarlarını tehdit etmeye başladığı zaman askeri çatışmaya girdi. İki yıl boyunca IŞİD, Esad rejiminin onayıyla, rejimin beşinci kolu gibi hareket ederek Suriye halklarını katletti. Bu koalisyon, IŞİD’in Irak’a yayılıp (bkz. UIT-CI’nin 29 Ağustos tarihli bildirisi) ordularını geri çeken ABD’nin himayesindeki Irak hükümetini tehdit etmeye başlamasının ardından kuruldu. Herhangi bir insani yardım hedefiyle hiçbir alakası olmayan önce Irak ve ardından Suriye’deki emperyalist müdahale, yalnızca Bağdat’ın ve Şam’ın nefret edilen rejimlerini ayakta tutma çabasının bir ürünü. Ağustos’ta belirttiğimiz gibi, yalnızca Suriye ve Irak halkları İslam Devleti’ni ve bu “halifeliğin” yayılması için verimli alan yaratan rejimleri defedebilir. Bu nedenle emperyalist müdahaleye karşı çıkıyoruz ve müdahelenin Suriye’de ve Irak’ta halkların hakları ve sosyal adalet için mücadele eden kesimlere hiçbir yardımı olmadığını tekrarlıyoruz.
Türkiye koalisyona katıldı fakat Suriye’ye askeri olarak müdahale etmekte direniyor çünkü, ilk olarak, Obama bölgede ölmesi için daha fazla asker göndermeye çekinirken, sahadaki kirli işleri yapmak arzusunda değil. Uzunca bir süredir Türk hükümeti IŞİD’in ilerleyişine izin verdi ve Kürt hareketini zayıflatmak için Kobane’yi kuşatma altında bıraktı.
Obama IŞİD’i bir numaralı düşman ilan edip Suriye’yi bombalamaya başladığında, bunun katliamcı Esad’a yarar sağlayacağı açıktı. Bu andan itibaren, Türkiye’nin bombardımanlara katılması için üzerinde basınç uygulanmaya başladı. Erdoğan ve Türkiye hükümeti buna karşı, Suriye’nin kuzeyinde kendi birlikleri tarafından bir “tampon bölge” kurulmasını önerdi. Bu önerinin temel amacı, Kürt özerk bölgelerini yok etmekti. Türkiye Başbakanı açıkça şunu belirtti: Güvenli bölgenin kurulması “ayrılıkçı terörist örgütlere karşı mücadeleye devam etmeye” imkan verecek. Kobane’nin durumu bütün çelişkileri masaya seriyor: Eğer şehir Türk tanklarının kayıtsız bakışları altında İslam Devleti tarafından katliamdan geçirilirse, NATO’nun tüm politikası boşa çıkmış olacak. Fakat Türk hükümeti, tasfiye projesinde ısrar etmekte.
Erdoğan ve Obama arasındaki anlaşmazlıktan çıkış yolu 20 Ekim’de, ABD ve Türkiye’nin, çıkarlarına daima sadık kalmış bir müttefikine, Kobane’ye giriş izni vermesiyle bulundu: Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin lideri Barzani. Bu sırada ABD uçakları 24 ton silah ve ilaç yardımını doğrudan Kobane’ye, YPG güçlerine yapmaktaydı. Öte yandan, Türkiye kuşatılmış şehirde mücadele etmeleri için Peşmergelerin sınırı geçmelerine izin vereceğini duyururken, Kobane’de savaşmak isteyen Türkiye’deki gönüllü Kürtlere bu imkanı tanımıyordu. Barzani geçmişte, yıllarca PKK’nin düşmanı olarak kalmış, çok yakın bir zaman öncesine kadar özerk yönetimini tanımadığı Suriye Kürtlerine bugüne kadar herhangi bir kayda değer destekte bulunmamıştı. Emperyalizmin amacı, Erdoğan’la kararlaştırılmış olarak, Barzani’nin Kobane’nin denetiminde pay sahibi olmasına çalışarak, Kürtlerin gerçek bir özerkliğini sınırlamak üzerine kurulu. Esasında, Kobane’deki kahramanca direniş ve dünyada Kobane ile yükselen dayanışma, emperyalizmi bu adımı atmak zorunda bıraktı.
IŞİD’in Kobane’deki amaçları
IŞİD’in Kobane saldırısıyla iki temel amacı bulunuyor. Bir yandan, Kürt halkının Suriye’de devrimci süreç içerisinde edindiği demokratik kazanımlarını ve özerkliğini ortadan kaldırmak. Diğer yandan, vahşi ilerleyişine Suriye’nin en doğusunda bulunan ve önemli bir petrol sahasına (Rimela) sahip olan Cizire kantonunu alarak devam etmek. IŞİD bu sayede bölgedeki bütün petrol sahalarını kontrol altına alma ve mali ihtiyaçlarını karşılama imkanı yakalayacak.
IŞİD’in saldırısı aynı zamanda Halep üzerindeki ilerleyişine bir giriş niteliği taşıyor. Kuzeyden cihatçı IŞİD ve güneyden, mahallelere bir gün dahi ara vermeksizin varil bombalarıyla saldıran Beşar Esad’ın katil güçleri tarafından çevrelenen Halep’te, Suriyeli isyancıların kahramanca direnişi devam ediyor. Eğer IŞİD bu amaçlarını gerçekleştirirse, Suriye’nin kuzeyindeki bütün büyük şehirleri ele geçirmiş ve Afrin üzerinden devam ederek denize ulaşma imkanı yakalamış olacak. Bu senaryonun gerçekleşmesi, saflarındaki savaşçı sayısını artırmak ve Suriye devrimine arkadan saldırma konumunu sağlamlaştırmak için, IŞİD’e daha etkili bir örgütlenme yapısı sunacak.
Kobane direnişine destek
Devrimci sosyalistler olarak görevimiz, bu barbarca saldırı karşısında koşulsuz biçimde Kürt halkının ve örgütlerinin yanında yer almaktır. Bu aynı zamanda, bir kez daha ikiyüzlülüğünü açık bir şekilde ortaya koyan Erdoğan’ın Türkiye hükümetinin suç ortaklığını teşhir etmeyi de beraberinde getirir. Türkiye hükümeti bir yandan PKK ile “barış sürecinin” devam ettiğini söylerken, bir NATO üyesi olarak, Kürt örgütünü terör listesinde tutmaya devam etmekte ve Suriyeli Kürt örgütü PYD ile PKK’yi İslam Devleti ile bir tutarak, “bütün teröristlere karşı” mücadele ettiğini söyleyebilme cüretini göstermekte. Erdoğan, İslam Devleti’yle askeri olarak çarpışan yegane Suriyeli isyancılar olarak Suriye Kürtlerine karşı düşmanlığını gizlememekte.
Türkiye’deki Kürtler Kobane ile dayanışmalarını göstermenin bedelini 40’tan fazla ölü vererek ödedi ve Türkiye’deki Kürt şehirlerinde, 90’lı yıllardakine benzer şekilde asker sokağa indi ve sokağa çıkma yasağı uygulandı. Türk devleti ve hükümeti barış süreci çerçevesi içinde bir tasfiye veya en azından Kürt ulusal hareketini kontrol altına alma stratejisi uygulamakta. Bu aynı strateji şimdi Kobane’de uygulanmakta. Türkiye hükümeti başından itibaren Kobane’deki deneyim karşısında düşmanca bir tutum takındı çünkü bunun Türkiye’deki Kürtler için tehlikeli bir örnek oluşturduğunu düşünüyor. Bu nedenle, sınırlar IŞİD için tamamen açıkken, Kobane için kapalı tutulmakta ve Kobane kuşatma altında bırakılmakta.
Kobane’deki kahramanca direniş Kürt halkının mücadele kapasitesini gösterirken, ne yazık ki, ulusal ve toplumsal beklentilerini hayata geçirebilecek bir önderliğe de sahip olmadığını gösteriyor. Sömürgecilik tarafından dört ülkeye bölünen Kürt halkının, PKK’den PYD’ye ve Barzani’nin KDP’sine sahip olduğu önderlikler, kendi kaderini tayin demokratik hakkından vazgeçtiler ve kendilerini her bir ülke sınırları içerisinde kültürel haklar talep etmekle sınırladılar ve bölgedeki nefret edilen rejimlere karşı mücadelelere katılmak yerine kendi bölgelerine çekildiler. PKK önderliğinin şüpheci, çekimser tutumuna rağmen, pek çok Kürt Taksim Meydanı’ndaki seferberliklere bireysel olarak katıldı. Suriyeli Kürtler, kendi bölgelerine çekilerek Esad’a karşı gerçekleşen devrime ne dahil oldular ne de böylesi bir devrimin varlığını tanıdılar.
Bütün bunlar Kürt halkının gerçek kurtuluşunun ve özgürlüğünün muğlak sınıf karakterli, yalıtılmış demokrasi projelerinden veya güç dengelerinin imkan tanıdığı diplomatik oyunlardan geçmediğini ortaya koymaktadır. Gerçek kurtuluş, bölge emekçileri ve halk kitleleriyle emperyalizme ve bölgenin gerici güçlerine karşı ortak mücadeleden ve aynı zamanda da kendi burjuvazisine karşı mücadeleden geçmektedir.
Kobane’nin savunusu aynı zamanda Kürt örgütlerinin ve Suriyeli isyancıların askeri cephede eylem birliğini de gündeme getirdi. YPG Komutanlığı 19 Ekim tarihli bildirisinde Özgür Suriye Ordusu birlikleriyle Kobane ve Suriye’nin diğer bölgelerinde birlikte savaşmak için anlaşmaya varıldığını duyurdu. Bu oldukça önemli gelişmenin de gösterdiği gibi, kitleler için tek çıkış yolu, ulusal kurtuluşu için mücadele eden Kürtlerle, Esad’a karşı mücadele eden Suriyeli kitlelerin, sol güçlerin çoğunluğu tarafından görmezden gelinmiş olan kahramanca bir devrimde birleşmeleridir.
Devrimci sosyalistler olarak bütün emperyalist müdahaleleri reddetme çağrısında bulunuyoruz. Bu müdahalelerin tek hedefi baskı rejimlerini istikrara kavuşturmak ve Ortadoğu’daki devrimci dinamikleri tasfiye etmektir: Esad’a karşı gerçekleşen halk devrimi, Irak’taki mezhepçi, baskıcı hükümete karşı gerçekleşen ayaklanma ve kurtuluşu için mücade eden Kürt halk kitleleri. ABD, Fransa, Büyük Britanya, Türkiye, Suudi Arabistan, İsrail ve müttefikleri Rusya ve İran’la temelde aynı hedefleri paylaşmaktalar, kimi zaman siperlerin karşı taraflarında yer alıyormuş gibi görünseler de.
Çeşitli şahsiyetlerin, entelektüellerin, sanatçıların ve dünyanın çeşitli yerlerinden örgütlerin katıldığı, 1 Kasım için çağrısında bulunulan ve Küresel Yürüyüş olarak adlandırılan Kobane direnişiyle uluslararası dayanışmanın parçasıyız.
Dünya halklarına ve sendikalara, öğrenci örgütlerine, sol güçlere, demokratik, antiemperyalist örgütlere şu noktalar etrafında eylem birlikleri gerçekleştirmeye çağırıyoruz.
Yaşasın Kobane direnişi!
Kürt direnişi ve Esad’a karşı Halep’teki direniş için silah yardımı!
Türkiye Kobane’yi savunmak için mücadeleye katılmak isteyenlere sınırı açmalıdır!
Emperyalist bombardımanlara hayır: Yalnızca Suriye ve Irak halkları IŞİD’i yenebilir ve bölgenin nefret edilen rejimlerine son verebilir!
İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (UIT-CI)
29 Ekim 2014
Yorumlar kapalıdır.