Devlet terörünü ve savaş planlarını durdurmak için birleşik mücadeleye!

HDP’nin yüzde 13 oy alarak seçim barajını fiili olarak geçersiz kıldığı ve AKP’nin tek başına iktidar olmasını engellediği 7 Haziran seçimlerinin, aynı zamanda Erdoğan’ın Başkanlık rejiminin reddi ile sonuçlandığını ifade edip eklemiştik: Erdoğan başkanlık ideallerinden vazgeçmemiştir ve bunun için elinden geleni yapmaya devam edecektir.

Suruç katliamında 32 gencin ölmesi ve yüzlerce kişinin yaralanması ile başlayan süreç IŞİD’e karşı mücadele bahanesiyle; sendikalar, bağımsız medya kuruluşları dâhil sol sosyalist partilere polis baskınları ile devam etti. Suruç saldırısını protesto eden gençlere polis saldırısı, bini aşkın kişinin gözaltına alınması ve büyük bir kısmının terör suçuyla tutuklanması, ev baskınları, kayıp yakınlarının cenazelerini kaldıran Gazi mahallesindeki Cemevi’ne yoğun polis saldırısı, Cudi-Lice’de çıkarılan orman yangınları, PKK’yle süregelen “ateşkesin” bozulması ve sivil yerleşim yerlerinin dahi bombalanması, medyanın yoğun savaş propagandası, yine IŞID’le savaş bahanesiyle YPG’ye bağlı bölgelere askeri müdahale, buna mukabil çeşitli illerde subay ve polis ölümleri ile süreç devam ediyor.

Bir yandan da metro ve metrobüslerde, ‘burada bomba patlayabilir aman dikkat’ uyarıları ile kitlelerin korku ile terörize edildiği, evinden dışarı çıkmaya niyetlenenlere gözdağı verildiği yoğun bir baskı dönemine girilmiştir. Başta Kürt siyasi hareketi temsilcilerine dönük bu baskı, HDP kapatılsın çağrıları ve medya sansürleri ile devam ederken, en son HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a, ‘terör örgütü propagandası yapma’ gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştır. Bir darbe hazırlığını andıran Bonapartizm denemesi ile RTE devletin güvenlik bürokrasisini de arkasına alarak bu olağanüstü baskı ile şaşırtıcı olmayan bir biçimde rejimin tarihsel Kürt düşmanlığını hortlatmış; bundan sonrasının selameti adına ise, bir erken seçim dayatması ile başkanlık rejiminde ısrar etmektedir.

Öncelikle açıkça ortaya konulmalıdır ki, yönetme yetkisini, meşruiyetini ve ehliyetini kaybetmiş bir hükümet ile karşı karşıyayız. Hükümet olma sıfatını ve tek başına iktidar olma yetkisini kaybetmiş bir hükümetin, kurulması gereken bir koalisyonu İŞİD’e operasyon adı altında baskı ve zora dayalı olarak engellemesi Başkanlık rejiminin provası niteliğindedir.

İşte Türk tipi Başkanlık rejimi budur. Çünkü AKP Hükümeti tek başına iktidar olamaması halinde sınırsız ve denetimsiz bir biçimde örtülü ödenekten faydalanamayacağını, yolsuzluk iddialarına yargılanma yolunun açılacağını ve her türlü yasayı kafasına göre geçiremeyeceğini anlamış ve yönetememe krizine girmiştir. Bunun sonucunda da tek yol olarak gösterdiği ‘milli irade’ye yani 7 Haziran seçim sonuçlarına bizzat kendi eliyle darbe yapmıştır. Bu sebeple tek çareyi erken seçime giderek Türk tipi Başkanlık rejimini tesis etmekte görmektedir. Bu sebeple terörle mücadele adı altında Kürt halkına ve sosyalist harekete yoğun bir baskı ve şiddet uygulayarak kendine dönük her türlü muhalefet hareketinin kriminalize edilmesini hedeflemektedir. “Çözüm” sürecinin ona oy getirmeyeceğini gören RTE gözünü milliyetçi oylara dikmiş ve HDP’nin seçim başarısıyla ortaya çıkan Türk-Kürt ittifakını parçalamayı kafasına koymuştur.

Yaşanan ölümlerin, yaratılan baskı ve şiddet ortamının siyasi sorumlusu Erdoğan ve AKP Hükümeti’dir. Bu süreç karşısında emekçileri, işçileri ve gençleri Kürt halkı ile dayanışma içerisinde olmaya çağırıyoruz. Kürt siyasi hareketine dönük askeri ve siyasi operasyonlar son bulmalıdır! Başta Suruç Katliamı olmak üzere yaşanan bütün ölümler soruşturulmalı, Meclis bu konuda devreye girmelidir. Sorumluluğu, ihmali ve dahli olan tüm kişi ve kurumlar hakkında gerekli yasal işlemler yapılmalı, hesap sorulmalıdır. Terör gerekçesi ile tutuklanan Kürt siyasal hareketi mensupları ve sosyalistler derhal serbest bırakılmalıdır!

PKK’nin bu süreçteki eylem pratiği kabul edilemez noktadadır. PKK (meşru savunma çizgisi dışında) kitleden kopuk, seferberlikleri harekete geçirmeyen, tersine kitlelerde büyük bir zihin bulanıklığına ve karmaşaya yol açan ve başta HDP olmak üzere işçi hareketine ve sol muhalefete zarar verdiği ve rejime baskı ve şiddet uygulamak için gerekçe ürettiği açık olan eylemliliklerine derhal son vermelidir. PKK aynı zamanda kendisiyle alakalı olmayan saldırıları hızlı, açık ve net şekilde reddedip açıklamalıdır.

HDP Türkiye’nin askeri üslerini NATO’ya açarak Suriye’ye müdahale etmesine açık ve net bir şekilde karşı çıkmalıdır. Hangi gerekçeyle olursa olsun bölgeye emperyalist müdahale kabul edilemez! Bölgenin emperyalizmin askeri ve siyasi müdahaleleri sonucu bugünkü kaos noktasına geldiği unutulmamalıdır. Emperyalist müdahaleler sorunları çözmeyeceği gibi daha da derinleştirerek içinden çıkılmaz hale getirecektir. Emperyalizm bölgede sorunları çözmenin değil kendi çıkarlarına en uygun sonuçları üretmenin peşindedir.

Erdoğan-AKP hükümetinin son kurtuluş olarak devreye soktuğu “savaş politikası” karşısında herkes, bu oyuna gelmeme ve bu oyunu boşa çıkarma konusunda sorumludur.

İşçi Demokrasisi Parti Girişimi, 31 Temmuz 2015

Yorumlar kapalıdır.