AKP’den memurlara müjde: Esnek ve güvencesiz çalışma

1 Kasım seçimlerinde yeniden tek başına iktidar olan AKP, 13 yıldır tüm iş sürecine uyguladığı esnek ve güvencesiz çalışma modelini şimdi de memurlar için hayata geçiriyor. Daha önce yargı kararı sonucu görevlerine dönen memurların dönüşlerini engellemek adına adımlar atan AKP’nin bu hamlesi Anayasa Mahkemesi’nden 657 Sayılı Devlet Memuru Kanunu’na aykırı olduğu gerekçesiyle geri dönmüştü. O halde AKP’nin kamu sektöründe istediği adımları atabilmesi için önünde engel oluşturan 657 Sayılı Kanunu değiştirmesi gerekiyordu ki bunun müjdesini seçimden bir gün önce hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan vermişti.
Kamu sektörünün sömürü anlamında özel sektörden farkı kalmaması için hükümet cephesinden çalışmalar yaptığı biliniyordu. Ayrıntıları ise birkaç hafta önce ortaya çıktı. Burjuva ve yandaş medyanın “müjde” başlığı altında sunduğu yeni yasada kamu çalışanları için kritik önemde birkaç detay var. Öncelikle ilki bugüne kadar belki de memur olmanın tek avantajı olarak görünen iş güvencesinin ortadan kaldırılması. Herhangi bir devlet kademesinde görevli memur işini yapmadığı gerekçesiyle işten atılabilecek. Burada memurun işini yapıp yapmadığını raporlayacak olan ise onun amiri konumundaki kişi olacak. Bunun yanında performans sistemi devreye sokulacak. Özel sektörde sömürünün katlanmasının bir aracı olan performans sistemi kamuda yine amirin vereceği rapor doğrultusunda memura yıl sonunda prim olarak dönecek. Yetersiz performans durumunda memurun işine son verilecek. Dikkat edilirse herhangi bir ölçüm mekanizması olmadığından memurun iş güvencesi amirinin iki dudağının arasından çıkacak söze bağlı. Bu durum zaten halihazırda birçok baskıya maruz kalan muhalif, demokrat, devrimci memurları daha da zor bir duruma sokacak gibi duruyor. Zira amiri isterse muhalif gördüğü memuru “performansı yetersiz” olduğu ya da “yeterince çalışmadığı” gerekçesiyle işten çıkartabilecek.

657 Sayılı Kanun’da kişiyi memurluktan atabilmek için yüz kızartıcı suçlardan (hırsızlık, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma vs.) birini işlemiş olmak gerekiyor. Bu suçların da kanıtlanmış ve yargı yoluyla tescil edilmiş olması gerekiyor. Üstelik bu suçlardan birini işlediği tespit edilen kişi işten çıkartıldıktan sonra yine yargı kararı ile masumiyetini ispatlayıp işine dönebiliyor. AKP’nin yeni 657’sinde ise kişi yalnızca disiplin suçuyla yargının tesciline gerek kalmadan işten çıkartılabilecek. Terör örgütüne destek vermek yine disiplin cezasıyla işten çıkartılma sebebi olarak ekleniyor. Kamuda disiplin cezaları amirler ve müfettişlerin inisiyatifinde ve pek de objektif olmayan kriterlerle verilir. KESK’e üye olmak dahi eften püften birkaç sebeple disiplin cezası almanız için yeterlidir. Dolayısıyla memurun işinden olması için amirinin onu herhangi bir terör örgütüne destek olmakla suçlayıp disiplin cezası vermesi yeterli hale geliyor. Üstelik yargı memuru aklasa dahi yargı kararı ile işe dönmek yeni kanunla imkansız hale geliyor.

Tüm bunların yanında yine amir inisiyatifinde esnek çalışma modeli uygulanabilecek. Özellikle kadınlara müjde gibi sunulan bu uygulamayla kadın çalışanlar doğum yaptıktan sonra istemeleri durumunda bir yıl boyunca esnek çalışabilecek. Bu uygulama sermaye hükümetinin üç çocuk söylemleri ve Kadın İstihdam Paketi gibi sömürü saldırılarıyla da oldukça uyumlu görünüyor.

AKP’nin kamudaki tüm bu güvencesizleştirme politikaları “paralel yapı” ile mücadele başlığında pompalanıyor olsa da bu işin sadece Cemaat ile sınırlı kalmayacağını görmek gerekiyor. AKP kendisine muhalif kesimleri devlet mekanizmasından çıkararak sadece kendisine bağlı bir devlet mekanizması yaratmanın peşinde. Bunu yaparken de hem sömürü hem iş yaşamında esnek ve güvencesiz çalıştırma modeli yaratma politikalarına uygun olarak tüm kamu sektörünü aslında kendi içinde özelleştirmiş oluyor, tam da bir sermaye hükümetine yakışan biçimde.

AKP’nin güvencesizleştirme hamlelerine karşı sendikaların tepkisi ve mücadelesi ise oldukça önemli bir konumda. Başta KESK olmak üzere tüm kamu sendikalarına büyük görevler düşüyor. Sermaye hükümeti emeğe dönük saldırılarını tüm işçi ve emekçilere yöneltmişken bu saldırılara işçi ve emekçilerin birleşik bir karşılık vermesi gerekiyor. Dolayısıyla yalnızca kamu sendikalarına değil DİSK başta olmak üzere işçi sendikalarına da oldukça büyük görevler düşüyor. O halde özellikle 90’larda sıkça atılan bir sloganla hem çağrımızı yapıp hem de yazımızı noktalayalım: İşçi-memur elele genel greve!

Yorumlar kapalıdır.