Yeni Türkiye: Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul!
Asgari ücrete yapılan sefalet zammı hala gündemdeyken yapılan başka bir araştırmanın sonuçları Türkiye’de ve dünyada yoksulluğun geldiği boyutu bir kez daha ortaya koyuyor.
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın Ocak 2015 verilerine göre; dünyanın en zengin 62 milyarderinin serveti, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50’lik kesimin tüm mal varlığına denk düşüyor.
Varlıkların geri kalan yarısı dünyanın en zengin onda birlik kesiminin elinde. Yani dünyanın geri kalan nüfusu ise küresel varlıkların sadece yüzde 5,5’i ile yetiniyor.
Peki ya Türkiye’de durum nasıl?
Credit Suisse’nin 2014 Küresel Servet Raporu’na göre 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde, Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim toplam servetin %39,4’üne sahipken geriye kalan yüzde 99’luk kesim toplam servetin % 60,6 payına sahipti. 2012 yılına gelindiğinde ise yüzde 1’lik en zengin kesimin %51,3 oran ile diğer yüzde 99’luk kesimin toplam oranını geçti. 2014 yılında ise durum iyileşmek bir tarafa, en zengin yüzde 1’lik kesim toplam servetin %54,3’üne ulaşırken diğer yüzde 99’luk kesim %45,7 pay ile bu durum aksine zenginlerin lehine artmaya devam etti. Özetle AKP tipi ekonomik büyümenin aslında ilk yüzde 1’lik en zengin grubun işine yaradığı çok net bir şekilde ortada. Yeni Türkiye’de zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksullaştı..
Öte yandan, 2014’te milli gelirden yüzde 22,2 pay alan asgari ücretli işçiler, aynı yıl gelir vergisinin yüzde 52,3’ünü ödemek zorunda bırakıldılar. Devletin asgari ücretliden aldığı vergi ve SSK primleri ile işverenin ödediği prim ve vergiler, işçinin eline net geçen paranın boyutlarına yaklaşıyor. Asgari ücretli, her ay eline net geçen paranın 1/3 ü kadar devlete prim ve vergi ödüyor.
Türkiye’deki ücretler Çin’i aratmıyor!
Hükümet, asgari ücretin 2016 Ocak ayından itibaren 1300 TL’ye çıkarıldığını açıkladı. Ancak altı ayda bir yapılan ücret zamlarının artık yılda bir kez yapılacak olması ve 1300 TL’nin içine Asgari Geçim İndirimi’nin dahil edildiği gerçeği, temel tüketim malzemeleri ve enerjiye yapılan zamlarla birlikte düşünüldüğünde yoksulların cebine eskisinden de az para gireceğini gösteriyor. Sonuç: Türkiye, reel ücretlerdeki düşüş ve döviz kurlarındaki gelişmelere bağlı olarak ‘ucuz üretim’de dünyanın en ucuz üreticisi olan Çin’in düzeyini yakaladı. Üretimdeki düşük maliyetler, esnek çalışma hakkı adı altında işçilerin yoğun sömürüsü ve kölelik düzeyindeki çalışma şartlarıyla mümkün oluyor.
Hükümet emek düşmanı iki düzenlemeyi Meclis gündemine getiriyor
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan, kıdem tazminatı ve özel istihdam bürolarıyla ilgili düzenlemeyi işçi ve işveren arasında ortak noktayı bularak son şeklini vereceklerini ve birkaç güne kadar da Meclis’e sevk edeceklerini söyledi. Yapılacak düzenleme ile kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünün patronlardan alınması ve patronlara birçok sektörde özel istihdam büroları vasıtasıyla işçi kiralayabilme fırsatı tanınması planlanıyor. Bu düzenleme ile kıdem tazminatı güvencesini yitiren işçiler haksız ve hukuksuz olarak işten atılırken, patronunun kim olduğunu bilmeyen kiralık işçiler bir iki günlük süreli ve vasıfsız işlerle kölelik koşullarında çalışacaklar.
Patrona kıyak, kadın işçiye tuzak
Kadın çalışanlar için doğum sonrası yarı zamanlı çalışma hakkı diye parlatılan yasal düzenleme de geçtiğimiz günlerde meclis gündemine girdi. Bu düzenleme “kadınların doğum izni düzenlemesi” adı altında kadınlar için yarı zamanlı çalışma ve kısmi zamanlı çalışmayı kurallaştırarak, kadınlardan başlayarak tüm çalışma hayatının esnek ve güvencesiz çalışma prensibi ile yeniden inşa edilmesi amaçlıyor. Doğum iznine ayrılan kadınların yerine geçici çalışacak kiralık emekçiler bulma bahanesi de özel istihdam bürolarının işlevsel hale getirilmesinin bahanesi olarak kullanılıyor. Böylece doğum izni ile başlayan gerekçeler zinciri kölelik bürolarının açılmasına uzanan korkunç bir yeni çalışma rejiminin kurulmasının gerekçesi haline getiriliyor. Gerçekte bu düzenleme kadınların kazanılmış haklarını gasp ederken, esnek çalışma düzeniyle kadınları güvencesizliğe mahkûm ediyor. Yasada kadınların yarı zamanlı çalışması durumunda sigorta primlerinin İşsizlik Fonu’ndan karşılanması planlanıyor. Bu da yine işçinin cebinden patrona kıyak anlamına geliyor. İşsizlik fonu işsiz kalan emekçilerden çok, zorda kalan patronların imdadına yetişen bir fona dönüştürülüyor.
İşçiler ve patronlar arasındaki servet ve gelir uçurumu böylesine derinleşmişken, sözde ortak noktayı bulmaya çalışan AKP hükümetinin kimin yanında olacağı açık. Asgari ücretin insanca yaşamaya yeten düzeye çıkması, güvenceli çalışma hayatı ve kıdem tazminatına sahip çıkmak için gerekli olan, işçi ve emekçilerin mücadele birliği. İnsanca yaşamaya yetecek ücretlerin ve sendikalı-güvenceli iş hayatının tek garantisi devrimci sınıf mücadelesini büyütmektir.
Yorumlar kapalıdır.